MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

15 TEMMUZ’LA BAŞLAYAN SERÜVENİMİZ

15 Temmuz 2023 Cumartesi 13:18

“Türkiye Yüzyılı”nı başlatan tarih 15 Temmuz 2016 tarihidir ve bir Cuma günüydü. Tıpkı Anadolu kapılarını biz Türklere açan 1071 tarihi ve Cuması ve Anadolu’yu bize perçinleştiren İstanbul Fethi’ nin 6 Nisan 1453 tarihi ve Cuması gibi.

  

Nasıl ki İstanbul’un Feth’i Malazgirt Zaferimizin taçlanmış hali ise Türkiye Yızyılının startını verdiğimiz 28 Maysı 2023 tarih de 15 Temmuz 2016 tarihinin taçlanmış bir halidir.

 

O gece vatan ve sevda aşığı her vatandaşımızın elbette bir hikayesi vardır. O günü asla unutmamak gerekir. Çünkü o tarih bir tarihi dönüşüm noktasıdır. Her daim hatırlanmalı ve hatırası canlı tutulmalıdır. Naçizane o günü dostlarıma hatırlatma babından yaşadıklarımı tekrar yazıya dökmek istedim.

O gece;

Sade birer vatandaş olan bizler Cumhurbaşkanımızın bu hainlere karşı millete seslenişi ve akabinde sokaklara çıkma çağrısını duyuşumuzla bayram kutlarcasına akın etmiştik Ankara'nın merkezine ve dolup taşırmıştık tüm cadde ve sokaklarını. İğne atılsaydı yere değmeyecek niteliği haiz cuşa gelmiş kalabalık halimizle yerden fışkırırcasına meydanları dolduruşumuz vatan sevdasındandı… O an yüreklerimizde olan, sadece vatan uğruna şehit olmaktı. Vatan kurtarmaktı gayemiz, göz açtırmamaktı hainlere. Öyle zor bir savunma hattıydı ki cephe de içerdeydi düşman da. Suriye'de devletin vatandaşına yaptığını burada paralel devlet yapıyordu aynı şenaati vatandaşına.

 

Taze bir abdest alıp hanımla vedalaşmış, oğlum Osman'la arabaya binip mahalleden çıkarken kadim dostum Mahmut Bozçalı ve oğlu Ahmet Enes’i de almıştık yanımıza ve ilk hedef Külliye diyerek revan olmuştuk yola. Caddelerin, evladını asker yollar gibi coşkulu akan insan seline gark olduğunu görmek bir başka muhteşemdi. Sonunda ölümün olduğunu bile bile  gitmek meğer bir sevda işiymiş, gönül işiymiş ve aşk işiymiş. O gece maşuka ermenin sırrı uğruna cehtimizin tüm sınırlarını zorlamıştık... Şehid olmak istiyorduk; var mıydı daha ötesi?

 

Külliye girişindeki mahşeri kalabalık bizi Esenboğa Havaalanı'na gitmeyi salık kılmıştı. İl Emniyet Müdürlüğü binasının civarından geçerken atılan bombalardan yanan Emniyet binasını yükselen alevleri yönümüzü değiştirmiş ve bize müdahale yolunu açmıştı o an. Bizi, adeta ilahi irade sevk ediyordu.

 

Köprübaşlarını tutan karşılıklı tanklar bize ateş püskürmedeydi; düşmana atılırcasına üzerimize sıkılan kurşunlar paralel yapının komutanı tarafından verilen emirle Mehmetçiğimin silahından atılıyordu bize hem de kin kusarcasına. Düşmana sıkılacak kurşun anasına, babasına, kardeşine, amcasına, halasına, dayısına ve kuzenlerine sıkılıyordu o gece... Ecdadına sıkılıyordu. Sıkan bu milletin evladı emir veren düşmanımızın uşağıydı. Nihayetinde aldığımız yaralara aldırmadan tankları savmış sel gibi akmıştık binayı sarmalayan diğer altı tank üstüne...

 

Gözüme çaldı bir ara;

Kan revan içinde kalmış yaralı birinin Sincan İmam Hatip Lisesinden mezun öğrencim Fatih Kantar'ın yardımıyla hastaneye götürülmek için arabaya bindirilişi,

 

O yıl yeni mezun tıp doktoru oğlum Osman Salim'in yaralılara müdahale edişi,

 

Neden silahsız geldik diye veryansın eden delikanlı gençlerimiz,

 

Tankların önünü kesen kahramanlarımız...

 

Bunlar olup biterken bir yandan da binanın etrafını sarmalamış ve sağa sola kurşun sıkarak ilerleyen tankları durdurma gayretindeki yürekli, tekbir getirerek nara atan insanımız.

 

O gece, tankların içinden operatörlerini tek tek çıkarırken onları darp eden gençlere yaptıklarının iyi şey olmadığını anlatıp engel olmaya çalışmış, bu operatörlerin er olduğunu düşündüğümden 'yapmayın, sonuçta bunlar, silahaltındaki emir kulu evlatlarımızdır' demiştim de bu şekilde kendilerini uyarıyordum; taki üçüncüsünü çıkarmak bana nasip oluncaya kadar, lakin gerçeği görünce şaşa kalmıştım. Ne göreyim, karşımıza yaşları elli civarında, biz Türklere benzemeyen, tuhaf suratlı birileri çıkmasın mı? Sonra ben de tanktan elime geçirdiğim demir bir çubukla bu tuhaf adamı darp etmeye başlamıştım ki polisin biri, 'yapmayın, onların şahitliği gerek' diyerek bize mani olmuş ve adamı elimizden linç edilmekten son anda kurtarmıştı.

 

O gece ana baba günüydü, polise de inanamıyorduk paralel yapının adamlarındandır diye fakat yapılacak bir şey de yoktu; haklı da olabilirdi deyip teslim olmuştuk mukadderatın tecelliyatına. Böylece Ankara İl Emniyet Müdürlüğünü sekiz tankın hışmından son anda da olsa kurtarıvermiştik. Adeta düşman elinden kurtarır gibi. Çünkü atılan bombalarla binanın bir kısmı yanarak yıkılmıştı. Belli ki binada birçok delilin evrakı imha edilmek istenmişti. Biz vatandaşlar o anda böyle düşünüyorduk.

 

Gecenin saat iki sularında ortalık sakinleşince lambaların aydınlığında gördüğümüz şey, ilk etapta şehit edilen onyedi polisin akarak göl haline gelen kanıydı ve kan dondurucuydu. Adeta bayrağımızın yeniden doğuşu gibiydi. Yine de keşke diyorum; onları neden sağ bıraktık diye. Millet olarak merhametimiz yok mu?

 

O gece cepheden cepheye koşan birer askerdik adeta. Türksat tehlikede diye haber alınca İskitler'de bir camide yatsı namazımızı edadan hemen sonra seksen km'lik uzak mesafeye aldırmadan hemen gidivermiştik kurtarılması gereken ikinci önemli cephemize; vatan kurtarmaya, vatan için can vermeye hem de can atarcasına. En tehlikeli bir savaşın içindeydik çünkü. Dost düşman çoktan karışmıştı.

 

Türksat cephesi de selamete kavuşunca Genelkurmay Başkanlığı binasının önünde bulmuştuk kendimizi. Uçaksavar mermilerine maruz kalışımız, akabinde yükselen helikopterlerden saçılan kurşunlar hep bizi engellemek içindi. Gözünün önünde yaralanan ve ölen onlarca insan...Hep bir ihanete kurban gidiyordu.

 

Atılan kurşunlardan sipere giren bizler sabah namazını eda ediyoruz korkusuzca, hem de kurşunlara aldırmadan. Yükselen bir helikopterin kurşun yağdıracak ihtimaline karşılık yaklaşık otuz kişiden oluşan saf tutuşumuzdaki asaletimiz ve imamlığa geçen kardeşimizin kıraatindeki sesinin titremeden cesurca çıkışı imani bir duruşun resmiydi. Çanakkale'yi geçilmez kılan ecdadımızın ruhuydu. Kurtuluş Savaşı'nın iksiriydi. Abdülhamid'in otuzüç yıllık direnişiydi. İstanbul'un fethindeki manaydı. Anadolu'yu Türkler'e açan Malazgirt'tin işaret ettiği Kızılelmaydı...

 

O geceyi hakkıyla eda etmiş vatanseverlerden olabilirlik umudumuz bugünkü iç huzurumuzun kaynağıdır. Neden o gün şehid olan 249 kişi arasında ismim yok diye hala hayıflanır dururum.

 

Bugün birileri hala o gece, vatanını mudafaa uğruna sokaklara taşmış vatansever koca yürekli insanımızı sivil itaatsizlikte bulundular diyerek, en adi suç işleyenler gibi gösterip hesaba çekmek istiyorsa, bu kimselerin o gece ihanet edenlerden bir farkı var mı sizce?

 

Millet-Devlet bütünlüğü cefakar vatandaşına sahip çıkmış ve hainlere fırsat vermemsi için kanuni düzenlemesini yapmıştır.

 

Rabbim bir daha göstermesin.

Fakat o gün bilendik...

 

Mustafa Salim

15  Temmuz 2023, Ankara

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Tahir Çelebi
Vatan nasıl savunulur tüm dünyaya gösterdik.