Ülkesini seven her bir vatandaşın, 15 Temmuz Gecesine dair başından geçen herbir olayının hikayesi elbette mühimdir ve dile getirilmesi de bir o kadar önemlidir. Hele hele maruz kalınan bu durum, yalanlarla zihinler bulandırılarak bir takım ayak oyunlarıyla kamufle ediliyorsa, bu hikayekerin önemi daha da artmaktadır.
Bir millet, tek yürek ve tek yumruk olduğu bir anda gecenin zifiri karanlığını yırtıp günün aydınlığına kavuşuyorsa, bunu hafife alanların ihanete varan basiretsizlikleri es geçilemez.
Kaostan nemalanan güruhun, bir milletin dalga dalga yayılan dirilişine yapılacak suikasta geçit verilemez.
Öyle bir anlatılmalıdır ki bu kahramanlık hikayeleri, bu olayı hafife alarak sabote etmeye çalışanların tiyatro herzelerine fırsat verilmemiş olsun.
Milletin bu destansı direnişini yok hükmünde göstermeye çalışan ruh yapısı asla bizi temsil etmiyor ve de edemez. Milletin özgür iradesine o gece gökten ateş yağdıranlar, Anadolu'nun irfanından rahatsız olan bir tiyniyetin mümesilleridir. Dahili bedbahlardır. Harici tasmalı yaratıklardır.
O geceki direnişimiz, Çanakkale'de şahlanan ruhun, Kurtuluş Savaşımızın günümüze yansıyan iksirin ta kendisiydi. Istanbul'un Fethi'ni gerçekleştiren bir milletin imani gücünün mahiyetini tekrar gözler önüne seren bir davranış örneğiydi. Malazgirt Zaferi'ni kazandıran idealin ufkuna kilitlenmiş şanlı ecdadın yirmibirinci yüzyılıdaki torunlarının zulme dur diyen haykırışıydı.
Türk Milletinin, lideri peşinde olduğu sürece başaramayacağı ve üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluğun olmayacağını, hasımlarımızın dahi kabul ettiği bu vasfımız gereği o gece Reisimizin zalimlere karşı haykırdığı kalkışma çağrısı ülke sathında kısa bir sürede dalga dalga yayılınca biz de sath-ı mudafada yerimizi almış olduk.
Güvercinlik Hava Üssü istikametinden çıktığımız seferimizdeki Külliye'ye mevzi niyetimiz, orada mahşeri kalabalığa takılınca, girdiğimiz Esenboğa Havaalanı yolumuz da Ankara İli Emniyet Müdürlüğü binasının maruz kaldığı hunharca bombalar sebebiyle çatısında yükselen alevler, oraya mudahale etmemizin kaderi ve alınyazımızın tecellisine açılan kapısı oldu.
Üstten yağan bombalar ile yerde biten devasa tankların yaydığı ölüm korkusu yıldırmıyordu alnı kınalı, vatanı için kurban olmayı göze alan o pak ve necip milletimizi...
Bu mekanda ilk etapta şehid edilen ondört polisimizin biriken kanından ışıldayan ışıklar, bayrağımızın doğuşunun hangi şartlarda meydana geldiğini bize gösterirken, aynı zamanda içine daldığımız mefkuremiz de şehadet gerçeğine teslim olmamızı bir bayram havası haline getirmişti bile.
Bir ara komutanın emriyle bize nişan alarak üzerimize ateş eden askere, yüksek sesle bağırarak dedim ki, "bize doğrulttuğun o silahın ne yönü doğru ne de emrinde olduğun komutanın niyeti. Belki tatbikat yapiliyor diyerek sizi buraya getirmiş olabilirler; lakin bu, devlet içine çöreklenmiş hainlerin bir darbe oyunudur. Bak etrafına, silah doğrulttuğun adamlar, ya baban, ya amcan, ya dayin ya da dedendir; kadınlar ya annen, ya teyzen, ya halan ya da nenendir. Ama hiçbiri düşman değildir. Asıl düşmanlar bugün sana emri veren arkandaki komutanlardır. Yerin, hainlerin yanı değil, milletin yanı olsun. Bu saatte milletçe meydanları dolduruşumuz bu hain planın deşifre olup akamete uğradığının ıspatıdır." Bizi engelleyen ilk barikatı, askerlerin mekanını terketmesiyle aşmış oluyorduk.
O gece saat ikiden sonra vatan aşkımızla Türksat'ta da yerimizi almış ve akabinde Genelkurmay önünde kurşunların altında cemaatle kıldığımız sabah namazıyla mücadelemize devam ediyorduk.
Yanıbaşımızda kurşunlanarak düşen yiğitlerin kanlı cesetleri, mudahale ettiğimiz yaralılarımız, bombaların biçtiği cesetler karşısında yılmadan kurşunların üstüne gitmenin tiyatroculuğundan bahsedenlerin ne imanları, ne insaniyetleri ne de uğruna ölebilecekleri kadar sevdikleri vatan gibi bir değerleri vardır.
Buna tiyatro diyenlerin yalandan, ihanetten, alçaklıktan başka bir sıfatları olmadığı için o gece kustular tüm kinlerini bu necip milletin pak yüzüne ki sabaha doğru Millet Camii önüne attıkları bombadan yükselen kara bulutlar bile ak kalırdı bu şenaatleri karşısında.
Evet, kaderin de üstünde bir kader vardı ki geleneksel darbe biçimleri işlemiyordu bu milletin dağ gibi yüreklerine.
O gece ölüm korkusu işlemiyordu yüreklere.
O gecenin müteakip zamanlarında ülke olarak nasıl bir felaketin içinden geçtiğimizi ve milletçe ne denli bir zorluğa göğüs gerdiğimizi tuttuğumuz nöbetlerimizle sevincimizi izhar etmiş ve bunu tüm dünyaya ilan etmiştik.
Fakat bir taraftan bugün gelinen noktadan geriye dönüp baktığımızda geçen beş yıllık zaman diliminde gördüğümüz şeyler, bu başarımızın sistemli bir biçimde sıradanlaştırılmak istendiğini gösterirken, beride Erdoğan dönemi bitmiştir diyen bir muhalefetin kahramanlığımızı gölgede bırakmak isteyişi ve HDP gibi PKK'nın siyasi yapısına destek maksatlı göz kırpması da gözümüzden kaçmıyordu elbette.
Bu itibarsızlaştırılma hamleleri aslında millet olarak maruz bırakıldığımız yüzyıllık bir geçmişin ip uçlarını da içermektedir.
İşe en başta eğitip programımızın ne kadarının millî olduğunudan başlayabiliriz. Mesela tarihimizin gerçekliklerinin ne kadarını öğretip ne kadarına sahip çıkabiliyoruz? Bir Osmanlı arşivini okuyabiliyor muyuz? Kendimizi Selçuklu'nun neresinde görüyoruz? İngilizlere karşı destanını yazdıgımız Kutu'l-Amare zaferimize bugüne kadar neden kitaplarımızda yer verilmemişti? Bu ve benzeri sorular, cevabını buluncaya kadar uzar gider.
Avrupa Futbol Şampiyonasındaki başarısızlığımızın altında yatan birçok sebep varken belki de bunların en önemlisi tarihi misyonundan bihaber olan oyuncuların tarihi derinliklerden soyutlanmış ruh hallerinden ileri geliyordu.
Millet olarak tarihi bağlarımızdan koparılmamız nedeniyle, zamanla silik şahsiyetli, kendine güvenemeyen, kendisine saygısı kalmamış bireyler haline getirilmemiz Anadolu irfanının hepten yok edilmesi içindi.
Sonuç itibariyle bir işe yaramama psikolojine müptela ettirildiğimiz için özellikle de hala bu girdabın kurbanı olan kesimler belki de bu yüzden dünyaya baş kaldışımızı anlamıyor ve bütün hamlelerimizin bir gün batılılarca yok edileceğine inanıyor.
İlerlememizin önündeki son hamlelerini 15 Temmuz Gecesindeki ihanetleriyle sergileyen zihniyet, belli ki bugün Kanal İstanbul gibi karşı çıkışlı ve faydamıza olan tüp projelerin sabote edilişindeki tavırlarını, bu günümüzün unutturulması için de sergileyip durmaktalar.
Günlük, haftalık ve yıllık olmak üzere ifa ettiğimiz ibadetlerimizin tekrarındaki hikmetini iyi kavrayarak aynı ciddiyet ve vakarla birlik ve beraberliğimizi perçinleyecek, kendimize güveni had safhaya çıkaracak, zilleti değil izzetimizi törpüleyecek kahramanlıklarımızı da benzeri sıklıklarla gündemde tutup nesilden nesile aktarmalıyız.