Deniz Baykal ve Muharrem İnce'nin tüm baskı ve kumpaslara rağmen partilerinden ayrılmayarak davalarına ihanet etmedikleri örneklemesiyle Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın, partilerinden ayrılmalarını koltuklarının elden gidilmesine bağlayan bir yorum, dikkatimin bu üçlü üzerine çekilmesine kapı araladı.
Akla gelen ilk husus; Gül, Davutoğlu ve Babacan'ın, iddia edildiği gibi davalarına hizmette bir araç gördükleri Ak Parti'den ayrılmaları, yitirdikleri koltukları sebebiyle değil; bilakis kendilerini o koltuklara getiren harici unsurların verdikleri yeni görevler için olduğuydu. Gelişmeler, durumlarını böyle izah etmemizi salık kılıyor. Aslında gizli görevlerine gayet sadıktırlar.
Bu sıtkiyetlerini ayrıldıktan sonra kimlerle hareket ettiklerine baktığımızda sergiledikleri tavırlarıyla, hitaplarında geçen sözleriyle zaten hiçbir zaman İslami Davanın merkezinde yer almadıklarını göstermeleri bir yana, hadiselerin iç yüzünden hep gafil oldukları da işin bir başka yönü. Gül, neden sol cenahın Cumhurbaşkanı adaylığı için düşünüldü?; ve neden Davutoğlu ile Babacan'ın yeni partileri ayakta alkışlandı?
Basından takip ettiğimiz kadarıyla Babacan'ın alenen FETÖ şeytanının tezgahından geçen biri olması nedeniyle Bakanlığı döneminde, genetik geleneklerinden kaynaklı soğuk bir yüz ifadesiyle fazla konuşmayarak; diğer ikisinin de hükumetin aldığı önemli ve hassas kararlarda, mesela birinin dönemin Cumhurbaşkanı sıfatıyla Gezi olaylarının patlak verdiği en kritik anında geziciler lehine konuşması, diğerinin Dışişleri Bakanı sıfatıyla Suriye politikasında ve daha birçik konuda muhalefetin paralelinde kafaları karıştıran söylem ve tavırlarla milli iradenin önünde durarak asıl görevlerini sinsice ifa ettiler.
FETÖ'nün siyasi ayağı diye iktidarı sıkıştırırken, bu ayaklar meğer üst makamlarda geziyormuş. Devletin aklında duygusallığın olmayacağı gerçeğini, biz millet olarak hesaplayamadığımız için kaçırdığımız bu hakikatin Cumhurbaşkanımız ve ekibince önceden farkedilmiş olması, hainlerin hesabını bozarak yerle bir etmiştir.
Bu bozulan hesap, kendi döneminde devlet kadrolarına yerleştirilen aynı çizginin yüksek kademelilerin deşifresiyle gerçekleştirilecek ihraçlarla devam edilmelidir.
Bu tür insanlar kullanılmaya müsait olduklarından daima tehlike saçarlar.
Bugün bunların peşinden gitmeye çalışanları sağduyuya davet ediyoruz. Ülkemizin zaman kaybedecek lüksü kalmadı. Köleleştirilmek suretiyle yüzyıllık zaman kaybına mal olacak bir zararla dahi olsa, telafisi mümkün olmayacak oyunlara gelmeyelim.
Dünya siyasetinde bizi, önemli bir konuma taşıyan milli gücümüzü çıkarlarımız uğruna heder etmeyelim.
Milletin inancıyla oynamalarına fırsat vermeyelim. PKK'nın siyasi oluşumu HDP'le hedeflerine varamayanlar İslami oluşumlardan istifade etmeye çalışıyorlar.
Milli çizgiyle başlatılan İYİ Parti'nin bugün örfi yapıdan iyice uzaklaşmasının vatandaşın gözünden kaçmayışı, Anamuhalefet Partisinin kronikleşmiş din karşıtı söylemlerinin halkın iradesine mani olamayacağı anlaşılmış olmalı ki yine birileri dindar insanımızın teveccühünü kazanacak böyle oluşumların içine girdiler.
Bu oluşumun bir yansıması niteliğini haiz kurdukları partileriyle iktidar olamayacakları gün gibi aşikarken, buna rağmen bu üç ayağın siyasi faaliyetlerine dört elle sarılmaları derinerden emir aldıklarının bir göstergesidir.
Bu karanlık yapının temel hedefi, ilerleyen bir Türkiye'yi durdurmaktır. Bunun da yolu iktidarın düşürülmesinden geçer. Dolayısıyla Erdoğan'nın zayıf düşürülmesi planları için yeterli olacaktır. O sebeple kendilerini iktidara taşıyacak fevc fevc kitleler değil de onlardan alacakları iki puanlık desteğin hesabı içindeler.
Hedefine kilitlendiğimiz 2023'e geldigimizde bizi yüzyıllık bir esaretin içine çekmeye calışan batının haçlılık ruhu her taraftan elimizi kolumuzu bağlamaya çalışırken, bir yandan da içerden bu yandaşlarını organize etmeyi ihmal etmemektedirler.
Bunlar, karşısına dikildikleri gücün mazlumun sesi olduğu gerçeğini anlayamadılar.
Bu üç siyasi ayağı, tekeden süt çıkarırcasına her daim ileri sürenlerin hedefi, adete sağlam bir yapıya indirilen ufak darbeler misali mili iradeyi yıkmak olduğundan; müteşebbisleri, yılanın küççükken ezilmesi gereken başı bilip kendilerine fırsat vermemek gerekir.
Ya değilse iyi bir müslümanlık mal ve bedene dokunmayan, sadece ibadet ve çekilen tespihten ibaret olsaydı kim rahatsız olurdu bizden? Hicret olmasaydı Mekke feth olunur muydu?
Nisyan, insaniyetin bir illeti olması hasebiyle yaldızlı laflara değil geçmişten günümüze yaşadıklarımızın tekrar göz önüne gelmesi amacıyla, konuşup yazmak suretiyle milleti uyandırmayı vazife addetmeliyiz...
Ancak şunu da arz etmekte fayda var; bugün bunların peşinden gidenlere baktığımızda az sayıdaki çoğunluğun, FETÖ'den dolayı mevcut hükumetle problemi olanlardan oluştuğunu görebiliyoruz. Bu azınlıklı durumları sevindirici olmakla birlikte, bile bile bir yanlışın peşinden gitmeleri üzücü olmaktadır. Maksadımız onların da uyanmasıdır.
Millet olarak bu ayırımcı çıkışların hepsinden tek tek hesap sormanın yolu, kendilerine itibar etmemektir.
Allah'ın hesabının tüm hesapların üstünde olduğunu unutmayalım.