İsrail’in Aksa Tufanı’yla başlayan, akıl almaz vahşice saldırısını telin amacıyla ülkemizin önde gelen STK'ları;
MEMUR-SEN, HAK-İŞ, İHH, TÜGVA, AGD, CİHANNÜMA ve ÖNDER ile birlikte 14 Ekim 2023 Cumartesi günü Ankara’nın Anıt Park’ında saat 13:30'da yerimizi aldık ve safımız belli olsun diye zalime karşı bir duruş sergiledik. Aynı saatlerde Erzurum, Kars, Muş, Kocaeli, Sakarya,Trabzon, Konya ve daha bir çok ilde lanetlendi İsrail.
Aynı gün dünyanın birçok ülkesinde de protestolar gerçekleşti. Fransa ve Almanya eylemde bulunanlara şiddet uygulayarak tarafını belli ederken ortaya çıkan manzarada tarafların hak ve batıl ekseninde hareket ettiğini görmüş olduk.
Bizim tarafımız haktan yana, mazlumdan yana ve böylece zalime karşı, küfre karşı olmak zorunda. İmanımız bunu gerekli kılmaktadır. Haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytan olduğu olgusuyla olgunlaşan bir inancın mensubuyuz. Hz. Adem’in yer yüzüne gelmesiyle başlayan serüvenimiz hak ve batıl çatışmasına sahne olmuş ve bu sahnedeki çatışmalar hala da devam etmektedir.
Hayatlarını Tanrıyı kıyamete zorlamaya adamış zalimlerin hüküm sürdüğü bir dünya var karşımızda. Zulmün büyüklüğü buradan kaynaklanmaktadır. Biz inananlar da bu zalimlerin yok olacağı inancını taşıyan hak erleriyiz. Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) bu yok oluşun müjdesini şöyle vermektedir. "Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; 'Ey Müslüman, Ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, hemen gel de öldür onu!' diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”(Müslim, Fiten, 82)"
Taş ve ağaçların dahi müşteki olduğu bu Yahudiler, Hz. Musa (as)’ın himayesinde Mısır’da Firavun’un zulmünden kaçarak kurtulan o günün mazlumları iken bugün insanlığın başına bela olmuş azgın birer Firavun’a döndüler.
O gün mazlumiyetlerine hediye olsun diye Nil ve Fırat nerhirleri arasında kalan bölgeyi kendilerine vadeden Rabbimin o döneme ait olan emrini, bugün Kur’an’la nesh olan hükmüne rağmen bu isteklerini insanlığa dayatmaları kabul görmese de büründükleri zulüm zırhından hareketle dünyayı kana boğmaktalar.
Tarihlerinde, güçlü oldukları her dönemde dünyayı cehenneme çeviren azgın, müfsit ve bencil bir kavim olduklarını tarihi şenaatlerinden anlıyoruz.
Bakara Suresinde geçen“Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez." ayeti, Yahudilerin güvenilmez bir ırk olduğunu bize bildirmektedir. Ayette, çoğunun iman etmediğine de dikkat çekilmektedir.
Nitekim onların akidelerine göre cennete girecek olan tek kavim kendileridir. Dolayısıyla bu şekilde bir ahiret anlayışına sahip olan bir toplum için, dünyadaki emellerine ulaşmada bütün yollar meşrû olmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler, genelde kerih görünen birçok davranışı meşrularştırmaları nedeniyle taşıdıkları kötü vasıflarla lanetlenmişlerdir. Bu lanetlenme mensup oldukları ırklarından dolayı değil elbette.
Yahudiliğin seçilmişlik, kutsal toprak, mabet ve Mesihçilik gibi bazı temel özellikler vardır. İrdelendiği zaman, zulümlerinin kaynağını bu özelliklerin oluşturduğu görülecektir. Batıl bir inancın dayatması olan bu özellikler, onların hunharca kan dökmelerini adeta meşrulaştırmıştır. Kendilerini en üstün ırk görmeleri, kendilerinden başka tüm insanları köle görmelerine yol açmıştır. Haliyle kendileri dışındakilere hayat hakkı tanımama eğilimi içine girmişlerdir. Son Gazze saldırısında İsrail Savunma Bakanı Gallant, "Gazze tamamen ablukaya alınacak. Elektrik, yiyecek ve yakıt sağlanmayacak." İfadelerini kullanırken ayrıca, Filistinlilere "hayvan" benzetmesinde bulunarak, "İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz." demesi, kendilerini nasıl üstün gördüklerinin canlı bir örneği olması noktasında dikkat çekerken, böyle bir zihniyetin insanlığı nasıl bir uçurumun eşiğine getireceğini anlamış olmaktayız.
Son 75 yılda Osmanlı’dan sonra Filistin topraklarına yerleşmelerinden bu yana Ortadoğu’yu kan gölüne çevirerek coğrafyayı kasıp kavuran tutumları Allah’ın lanetini üzerlerine çekecek tüm şenaatlerin failleri olduğunu göstermektedir.
Tarihlerinde gittikleri her neresi varsa oralardan hep kovuldukları bilinen bir gerçektir. Bu da lanetli vasıflarından kaynaklanmaktadır.
1290'da ingiltere tarafından kovulan Yahudiler, 1348, 1614 ve üçüncü kez 1933’de Almanya’dan; 1421 ve 1460 yıllarında Avusturya’dan; 1635’te Tunus’tan; 1240-1933 yılları arasında Fransa’dan 13 kez; 1492-1593 yılları arasında İtalya’dan 4 kez; 1349’da Macaristan; 1492’de İspanya’dan; 1496’da Portekiz’den; 1968’de Polonya’dan ve 1945’te de Rusya’dan kovulan aşağılık bir kavimdir.
Osmanlı’nın merhamet ederek topraklarına aldığı ilk Yahudiler Fatih döneminde, Almanya'dan gelen bir grup olup Osmanlı topraklarına yerleştirildiler (1470). II. Beyazid döneminde, 1492'de İspanya'dan (Sephardims) ve 1497'de Portekiz'den kaçan yüzbinlerce Yahudi Osmanlı topraklarına kabul edilerek yerleştirildi . Selanik’i mesken tutan Yahudiler’in daha sonra Sabetayistlik kimlikleri altında görünürde İslam dinine mensup ve Müslüman ismi almış olmalarına rağmen Museviliklerini gizlice yaşadıklarını; böylece ikiyüzlülüklerini Osmanlıdan sonra da devam ettirerek içimizdeki varlıklarını hala sürdürdüklerini biliyoruz.
Kutsal toprak inancının temelini teşkil eden Arz-ı Mevud düşüncelerini fikir planından eyleme geçirme niyetlerinden ötürü bu sınıra dahil Türkiye toprakları içindeki bölgeyi alma niyetlerinden dolayı ülkemizi terk etmemeleri özellikle bu son İsrail saldırısından sonra Hamas’ın direnişini fırsat bilerek yurdumuza akın etmeleri asla hafife alınacak bir durum değildir.
Bugün gelinen noktada tüm batı ülkelerinden teminat alırcasına şımarık, laf dinlemez, Birleşmiş Milletlerin şenaatlerini durdurmaları adına aldığı kararları dahi uygulamayı ar edinen tavırlarıyla akıl almaz hunharca saldırılarının bir başka nedeni de yine mabet inancı noktasında kendilerine verilen güvencenin teşkil ettiğini unutmamak gerekir.
Allah Azze ve Celle Haşr Suresi 24'üncü ayeti celilesinde: “Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır” buyurarak onların korkak olduklarını ifade ettiği halde bugün Yahudilerin Müslümanlardan korkmadan saldırmaları nasıl mümkün olur?
Günümüz Yahudi topluluğu güncel korunaklarıyla göz önünde bulundurulduğunda Göldağ'ın ifade ettiği gibi; Onlar korkaktırlar. Güvenli uçakların, zırhlı araçların, korunaklı yapıların arkasına sığınmadan toplu olarak karşımıza çıkıp savaşamazlar. Hatta en çok korktukları şey imanın tadını almış, direnişçi bir Müslümandır. Bire bir karşılarına çıkıp savaşamazlar. Tetiklemeye çalıştıkları kıyamet savaşı içinde yok olacaklar. Her şey ters tepecek.
Yine Haşr Suresinde geçen "Çünkü gösterişli birer savaşçı gibi görünen o kâfirler aslında o kadar korkaktırlar ki, yüreklerinde size karşı duydukları korku, Allah'a karşı duyduklarından çok daha büyüktür. Çünkü onlar âhiret, cennet, şehâdet ve benzeri ulvî hakîkatleri idrâk edemeyen bir toplumdur." ayette de genel manada kafirlerin vasıflarını dile getirmektedir.
Ayetlerden, Yahudilerin kafir olmaları yönüyle çok korkak bir millet olduğunu, hadislerden de bu korkak milletle müslümanın eninde sonunda karşı karşıya geleceklerini ve onların müslümanlar karşısında hezimete uğrayacaklarını anlıyoruz. Bu anlayış, sıradan bir kabullenişin de ötesinde biz inananlar için imani düsturdur. Ve bu vaki olacaktır.
Bugün ABD'nin savaş gemisiyle gelişi bir korkunun eseri. Ayette belirtildiği gibi 'Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar.' Bir kaç demir parçası bunların cesaret nedeni. Daha önce 'Demir Kubbe'ydi, sanırım şimdi de bu deniz üstü düz demirler...
Biz, “Sizin en iyiniz olmadığım halde sizin üzerinize hakim oldum. Eğer doğru yaparsam bana yardım edin, eğer yanlış yaparsam beni doğrultun. Hakka samimiyetle saygı göstermek bağlılıktır, hakka saygısızlık ise ihanettir. Aranızdaki güçsüzler, inşallah onların haklarını koruyuncaya kadar benim katımda güçlü olacaklardır. Aranızdaki güçlüler ise, başkalarının hakkını onlardan, inşaallah alana kadar benim katımda güçsüzdürler. Ben Allah'a ve Rasülü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Fakat eğer ben Allah'a ve Rasülü'ne itaat etmezsem siz de bana itaat etmeyin.” Diyerek idareciliğin olmazsa olmazını dile getiren Hz. Ebu Bekir (ra)’i takip eden bir liderin Türkiye’sinde yaşıyoruz ve bu liderimiz zalimin hasmı olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir.
Ey İsrail duy sesimizi.
Allahu ekber.
Şimdi daha iyi anlıyoruz neden seçimlerimize müdahale edildiğini. Şahsiyetli duruşumuzdur yürekleri korkutan.
Onlar şahsiyeti olmayan kuklaları getirmek istediler; bizse direndik. Nasılsanız öyle yönetilirsiniz hakikati mucibince Recep Tayip Erdoğan'ı seçtiysek, bunun anlamı bugün ülkemizde şahsiyetlilerin kemiyet ve keyfiyet bakımından azımsanmayacak bir durumda oluşudur.
Meydanlarda Hakkı savunan liderimizin bu sesi, milletimizin tercümanı halidir.
Bilinsin ki bu ses, hepimizin.
Duymayan kalmasın derinden gelen ayak seslerini.
Bu seslerin manası Dünyaya hükmedecek mehdi ordusunun gelişi demektir.
Zalime zamanı daredecek mazlumun gür sesi yükseliyor demektir.
Deccaliyetin sonu geliyor demektir.
Çünkü zafer, inananlarındır.
Kafirler istemese de Rabbim nurunu tamamlayacaktır.
Nemrutların ateşini söndürecek İbrahimi nura kimse mani olamayacaktır. Her atılan adım, her haykırış Nemrut'un ateşini söndürme gayretindeki karıncanın taşıdığı su misalidir.
Nil, boğacak Firavunları yutmaya can atarken Musalar cenk meydanında.
Denizler Titanikleri beklemede; Cudi, Nuhun gemisine müştak.
Bir sapanlık işi kaldı zalimin; Ebabiller sabırsızca Ebreheler beklemede.
Zamane Ebrehesi ABD güvense de demirden savaş gemisine; bizim iman dolu göğüslerfen serhaddimiz var.
Moğolu bitiren Baybarsların çekilen kılıcı;
Selahaddini Eyyubi torunlarının Kudüs'e hasreti;
Alparsalanların yiğit erlerinin dağları yırtarak, sığmayacak engillere sel olup akmaları,
Elbette Olimpus'un zalimlerini dehşete sokacaktır. Çünkü Hira'nın adl-ı ilahiye ram olmuş fedaileri şehadete hazır kıta beklemedeler...
Dün Ayasofya nasıl kırdıysa esaret zincirlerini, bugün Mescid-i Aksa göz kırpamada özgürlüğe ve beklemede hak erenlerini...
İşimiz hem çok hem de zor, daha Roma fethedilecek ey Sodom ve Gomore...
Dün, İstanbul'u almakla zalim Bizans'ı nasıl gömdükse tarihe, bugün de Kudüs'ü kurtarmakla gömeceğiz İsrail'i yerin dibine... Boşuna "dünya beşten büyütür" demedik.
"One munit" ihtarımız, zalim Yahudi'ye dur deyişimizin bir Osmanlı sillesiydi.
Ey zalim Batı! Geçti o semer yüklediğiniz yöneticiler dönemi.
İzzet ve şerefi imanından alan yiğit yöneticiler var bu ülkede artık.
Dalga dalga yayılıtır bu yiğitler dünya sathına tüm İslam beldelerinden.
Boyunuz devrilsin de bitsin devriniz.
İmani devir başladı tüm dünyada.
Son din İslam, bu böyle biline...
“Dirensek de öldürüyorlar, direnmesek de öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik.” diyen Ahmet Yasin, ruhun şad olsun, biz de direneceğiz.
Mustafa Salim
14 Ekim 2023, Ankara