MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

BATININ OYUNCAĞI: İRAN

21 Ocak 2024 Pazar 21:39

18 Ocak 2024 tarihli gazetelerdeki haberlerin manşetleri İran’ın fırlattığı füzelerle alakalıydı.  Konuyla ilgili bir haberde ”24 saat içinde balistik füzeler ve insansız hava araçları fırlatarak üç farklı ülkedeki hedefleri vuran İran Devrim Muhafızları son yıllarda önde gelen bir bölgesel güç olarak konumunu sağlamlaştırdı.” deniyordu.

Basına yansıyan haberin devamında “Önceki gün Irak ve Suriye'nin kuzeyini vuran Devrim Muhafızları, bir sonraki akşam da Pakistan'da iki hedefe saldırdı.” Şeklindeki bilgiye yer verilirken akabinde de saldırının sebebi şu şekilde ifade ediliyordu: “Devrim Muhafızlarına yakın medya, Pakistan saldırılarının geçtiğimiz haftalarda İranlı sınır muhafızlarını öldüren Ceyş el-Adl adlı militan örgütün saldırılarına misilleme olduğunu bildirdi.”

Aynı kaynaklar “Ceyş el-Adl” örgütü hakkında da  “İran'ın güneydoğusundaki Beluçların hakları için savaştıklarını söyleyen İranlı Sünni Beluç bir örgüt.” Bilgisi veriliyordu. Bahanesi bu örgün olan saldırılarında İran olarak haklı olduklarını dile getirme babından Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, “İran İslam Cumhuriyeti'nin hiçbir düşmanının korkusuzca uyuyamayacağını” söyleyerek kendilerini temize çıkarmaları bir yana aynı zamanda aba altında sopasını göstermiş oluyordu.

Aba altında sopa derken elbette ne İsrail’e, ne Batı’ya ne de ABD’ye. O sopa Sünni Müslüman kesimeydi.

İran hakkında oldum olası bildiğim tek şey Şiilik adına İslam aleminin başına bela oluşuydu. Mücadelesinin merkezinde hep mezhepsel nedenler vardır. Bu sebeple İslami birlik adına faydalı hiçbir eylemleri olmamıştır. Ortadoğu’da müslümanın aleyhine hep mikser vazifesi görmüştür.

Konunun siyasi ve uluslar arası ilişkiler boyutuna girmeyeceğiz. Konunun uzmanları, siyasi, askeri ve uluslar arası ilişkiler nezdinde bu davranışın ne manaya geldiğini biliyor ve gerekli açıklamalarda zaten bulunuyorlar. Yusuf Kaplan’ın Yeni Şafak Gazetesi’ndeki 19 Ocak 2024 tarihli makalesi okunmaya değer birçok bilgiyi içermektedir. Yine aynı tarihli Takvim Gazetesi yazarı Ergun Diler’in yazısı da bu konuyla alakalı birbirinden çarpıcı bilgiler vermektedir.

Biz, normal bir vatandaşın bakış açısından hareketle su yüzüne çıkan biçimiyle nasıl algılandığı ve algının nasıllığı üzerinde durarak bir değerlendirmeye gitmeye çalışacağız.

Son olaydan hemen sonra dikkatim çeken, atılan füzeyle alakalı İran Mollası ile  Netenyahu arasında geçen hayali bir telefon görüşmesinin canlandırıldığı Misvak Dergisi’ndeki  bir karikatür olmuştu:

“Molla:

-Alo, Netenyahu ben Reisi…Bizimkiler Erbil’e sizinkilerin yan tarafına füze atacak haberin olsun.

Netenyahu:

- Eyvallah, çok sağol. Bu arada tehdit videoların harika. Devamını beklerim.

Molla:

-Ayy, sahi mi? Bir tane daha geliyor. Çok tehditli.

Netenyahu:

-Tamam bekliyorum. Kendine iyi bak.”

Aslına bakılırsa meselenin aslı astarı karikatürde yer verilen diyalogun aynısı.

Bu karikatüre hazmedemeyen hatta saldıran sözde Müslümanlar olsa da hakikatin farkında olanlarımızın çoğunlukta olması da sevindirici bir husus.

Geride bıraktığımız son iki asırda dünyaya hakim yönetim sisteminin önündeki tek engelin İslam dünyası olduğunu biliyoruz.  Bu sebeple Batı nazarında tek düşman cephesi Müslümanların oluşturduğu cepheydi. Yani İslam âlemiydi. Bir bakıma bir Osmanlı gücünün yeniden ihyasına yol açacak tüm girişimlerdi. Planlar hep bu mantık düzeyinde sergilendi ve hayata geçirildi.

Batının bu oyunu kendi halklarına kabul ettirmesi için de her daim bir tehdit gerekliydi; bunu da İran üzerinden gerçekleştirdiler.

1979 İran Devrimiyle İslam tekrar dünya gündemindeki yerini alınca, dünyayı yöneten Siyonizmin karanlık yüzü kanlı sahnelere yer verilen haberlerin algı operasyonlarıyla Batılıları korkutmuş ve bu korkuya dayalı uydurdukları asılsız hikayelerle bir çok insanı kandırarak kanlı eylemlerine zeminler hazırlayarak hedeflerine bir bir ulaşmaya başladıklarını görüyoruz. Gazze’deki son vahşet bunun sadece bir örneği.

İran, 80’li yıllarda Müslümanların kendi ülkelerinde kıskaca alınarak her şeyden mahrum bırakılmanın adı olmuştur. İrancılıkla yaftalanmak o dönemin bir tuzağıydı. İran, bu manada Batılılar için biçilmiş bir kaftandı. Vesayete dayalı hükümetler, idaresindeki Müslüman vatandaşları İran üzerinden karalamak suretiyle hayatlarını zindana çeviriyordu. Birilerinin hoşuna gitmeyen İslami bir söylem, İrancılık adı altında terörize edilerek kaoslu ortamlar oluşturuluyordu. Müslümanların, iş yerlerinde maruz kaldıkları baskılar, üniversiteden atılmaların altında hep bu yaklaşım vardı.

İran, Şii Mezhebinde olup İslam nazarında itibarı olmayan bidat ehli bir yapılanmanın merkezini oluşturur. Hak mezhep dediğimiz İslam’ın asıl omurgasıyla hep sorunları olagelmiştir. Tarihten günümüze İslam adına İslami birliğin önündeki tek engel olmuştur. Hıristiyan ve Yahudilerden daha ziyade asıl  problemleri hak mezhepleriyle yaşamışlardır. Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasından geçen olayların tarihi süreçlerini iyi biliyoruz.

Amacı, ehl-i sünnet blokuna zarar vermektir. İran ve Irak arasındaki savaşın amacı da buydu; son Suriye olaylarında ülkemizin güney sınırında oluşturulmak istenen koridorda kurulmak istenen bir Kürt devletinin varlığına göz yumarak Batılıların yanında yer almalarının altında yatan sebep de buydu. Yemen üzerine Husiler aracılığıyla saldırırken hedefte yine ehl-i sünnetin olduğu aşikardır. Azerbaycan’da yaşanan gerilimde Ermenilerden yana tavır koyan da yine İran olmuştur.

Batı, Türkiye’nin tüm hamlelerini İran üzerinden baltalamaya çalışmaktadır.       

ABD'nin ortadoğu uzmani Füller, yazdığı bir kitapta der ki, bizim oluşturmak istediğimiz Yeni Dünya Düzenimizin önündeki tek engel Müslümanlardır. Müslüman derken ehl-i sünneti bloğunu kastediyorum. Bu sebeple Şii kesim bizim için bir tehlike teşkil etmiyor. Haliyle İran bizim için tehdit değil. Bugün ehl-i sünnet camiasının başını Türkiye çekiyor. Dolayısıyla Türkiye'yi ekarte edersek söz konusu düzenimizin önündeki İslam engelini kaldırmış oluruz.

Türkiye olarak iç ve dış politikamızda sergilediğimiz siyaset meyve vermeye başladığından bu yana bir çok engelle karşılaşmış ve her defasında da zekice hamlelerle karşı atağa geçerek kurulmak istenen tuzakları bir bir bozduğumuzu dünyayı yöneten karanlık güçler elbette görmektedir. Bugün Arz-ı Mev’ud denen safsataya da darbe indiren bu siyasetimiz olmuştur.

Adı konmamış bir savaş içindeyiz ve hedef ülke maalesef Türkiye. İpek Yolu projesinin sahipleriyle Baharat Yolu projesi sahipleri arasında geçen bir savaştan bahsediyoruz. İran, bu proje baronlarınca saatli bomba gibi kullanılmaktadır. Pakistan’a fırlatılan füze, İran’ın Batı ekmeğine sürdüğü yağ mesabesinde bir olaydır.

Türkiye’nin ehl-i sünnete dayalı inancı gereği temsil ettiği İslami yapılanma Batının uykularını hepten kaçırmışa benziyor. Dışarıdan İran’la içeriden de ehl-i sünnete karşı çıkan modernist Müslüman yapılanmayala Türkiye durdurulmak istenmektedir.

Sünnet inkarcıları da dolaylı olarak bati için bir tehlike arz etmiyor.

Ayasofya'nın ibadete açılmasını hazmetmeyen modernist ehl-i sünnet muhaliflerinin tavrı batılılar için çok önemli bir misyonu yerine getirmiştir.

İran’ın Osmanlıyla karşı çıkmasının altındaki sebeple hadis inkarcısı modernist müslümanların Osmanlı'yı hedef almalarının altındaki sebep aynıdır.

Ne zamanki İran Devrimi'nin amacı anlaşıldı, bugün muhalefet milletvekillerinin dahi İran'la Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi durumunda İran tarafını tutacak kadar İran'a sahiplenişini es geçemeyiz. Bugün FETÖ'ye sahip çıkışlarının altındaki düşünce de yine bu yaklaşımın bir sebebi olarak çıkıyor karşımıza.

İran Devrimi hiçbir zaman İranlılar istediği için yapılmadı. Bizdeki 15 Temmuz'un arkasındaki karanlık güç 1979'da da İran Devrimi'nin arkasındaydı. Orada emellerine ulaştılar, bizde ise hüsrana uğradılar...

Hak gelip batıl zail olacaktır. İran hakkın yanında değil batılın yanında yer almaktadır.

Mustafa SALİM

21 Ocak 2024, ANKARA

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Tahir
Osmanlı'yı arkadan vuran da bunlardı. Kafirle dost olanın sonu lağım çukurudur.