Ekim ayının birinci günü Ankara’da patlayan bombadan bir hafta sonra 7 Ekim 2023’te Filistin’i cehenneme çeviren İsrail’in bombaları bir bir patladı kadın, çocuk, yaşlı ve hasta demeden binlerce mazlumun göğsüne. Bu alçaklıklarıyla, dünyada emsali görülmemiş bir caniliğin, acımasızlığın, hayvanın dahi bir mertebe sayıldığı akıl almaz şenaatin mümessili Siyonizm duruyordu insanlığın karşısında tüm çirkin yüzüyle… İçler acısı bir soykırım vardı Filistin topraklarında ve dini, ırkı, rengi fark etmeksizin dünyada insan kalmış her vicdan sahibi tek yürek olup kin kustu İsrail’in utanmaz yüzüne…Bu sefer algıları işe yaramadı bu soysuz insan müsvettelerinin…
Ben inanıyorum İsrail’in yok olacağına…Zulümle abad olunmaz çünkü…Tarih bunun örnekleriyle dopdolu…
Bombaların patlatıldığı, füzelerin fırlatıldığı günden beri tüm dünya adeta kilitlendi mazlum Filistin’e ve zalim İsrail’e…Öyle ki Siyonizm karşıtı Yahudiler bile çileden çıkar oldu. Masum birçok insanın hunharca katledilişi elbette kabullenilemezdi. Hele bir Müslüman için aksisi asla düşünülemezdi. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "Muminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır." Mazlum Filistinli kardeşlerimin başına gelenler uzaktaki kardeşi olan biz inananların umurunda olmuyorsa, gündelik hayatının akışına tesir etmiyorsa ortada imanî bir zafiyet var demektir. Vücut kangren olmuş demektir. Bir Müslümanın zulme uğrayan kim olursa olsun olup bitene karşı duyarlı olması merhametten kaynaklanıyorsa, zulme uğramış mümin kardeşine karşı duyarlı olması da imanından kaynaklanır. İman, duruşun rengini ve mahiyetini belirler. Derecesini tayin eder. Bu durum millî şairimizin kaleminden şöyle dizelere dökülmüştür;
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.”
Zulme rıza, zulümdür.
Ancak, olayın haberlere konu oluş biçimiyle bu hassasiyetimize rağmen yine de bazılarımızda hala anlaşılmamış yönlerinin olduğunu görüyoruz. Bazen temkini elden bırakarak duygusallığın zirvesini yaşarken bazen de vurdumduymaz tavırlarla anlaşılmaz davranışlar sergiliyoruz. Bu birbirine zıt davranış kalıplarımız, bazen yanlış bilgiden, bazen yanlı bilgiden bazen de manipülasyonlardan kaynaklandığını maalesef görebilmekteyiz.
Güvenilir uzmanları iyi takip etmek gerekir. Yağan bombaların altında hunharca şehid edilen kardeşlerimizi görmek, dayanılmaz derecede insanın içini yakmakta bu da elbette duygusal davranışları tetiklemekte, haliyle insanları fevri davranışlara itebilmektedir. Eylem ve fikirlerimizi ifade etme biçimlerinde bunu görebilmekteyiz.
Konuşmakla olmaz, Filistin’e cihada gitmek gerekir diyenden tutun da orada bombalar altında can veren kardeşlerimiz varken “burada kıldığımız namazlar kabul olur mu” diye feveran eden onlarca içi yanık insanımızı görüyoruz ve belli bir noktaya kadar hak da veriyoruz kendilerine. Başta Türkiye’yi kastederek sonra da tüm İslam ülkelerine serzenişte bulunup “yok mu Müslüman bir lider” diye avazı çıktığı kadar bağıran insanımız da var. Tabi ki bunlar ferdi planda olması gerekenlerdir. Bunlar vatandaştan yansıyan madalyonun bir yüzü ikine devlet tarafını teşkil eden madalyonun diğer yüzünü de görmek gerekir.
İslam ülkeleri içinde güçlü olan, sözü dinlenen, geçmişinden tevarüsle kadim bir devlet geleneğine sahip tek ülke Türkiye’dir. Yirmi küsür yıldır iktidarı elinde bulunduran hükümetimiz taşkınlık göstermeden, hem iç hem de dış politikada duygusallıktan beri, aklı ve bilgiyi önemser bir tutum ve sergilediği siyasetiyle ülkemizi tökezlendiği son iki asırlık yıkıntılar içinden alıp şaha kaldırışı bin düşünüp bir söylemenin eseri olduğunu bilmek gerekir.
Gazze’de kilise, cami, hastane ve sivil mahallerin film sahnelerini aratmayacak derecede magazine konu olacak biçimde yerle bir edilişi karşısında ülke olarak sergilediğimiz tutumu devlet aklının bir gereği olarak görmediğimiz sürece birçok hatanın kurbanı oluruz.
Hamas’ın fırlattığı füzeden tutun da ABD donanmasının Akdeniz’e demirlemesinin asıl sebebini anlamadığımız sürece karşı çıkışlarımız olayın seyrini değiştirmeyecektir.
Bugün batı dünyasının tüm karşı çıkışlarına rağmen Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp asli hüviyetine kavuşturmada devlet olarak verdiğimiz mücadeledeki niyetimizle Kudüs’ü hürriyetine kavuşturma niyetimiz aynıdır. Ayasofya’yı açtıran siyasi tavrımız neyse Kudüs’ü zalimin elinden aldıracak siyasi tavrımız da yine aynısı olacaktır.
Bu güçlü oluşumuz elbette bir günde meydana gelen bir durum değildir. Bedellerin ödendiği çok çetin bir serüvenin sonucu olduğunu unutmamak gerekir. Bu zaman diliminde sırası ve zamanı gelmeden girişilen hiçbir plan ve projenin olmadığını biliyoruz. Suriye politikamızın beş büyüğün planlarını bozmasının sebebi budur. İşte bu sebepler zincirinin bir halkası da Filistin meselesidir.
Devlet yönetiminde duygusallığın yeri yoktur ve olamaz. Bu duygusallığa yer olmadığı için bugün FETÖ’nün önü alındı ve PKK’nın ocağına incir ağacı dikildi.
Bugün İsrail'in zulmünü alkışlayıp onları haklı gören Batı, dün eften püften meselelerle mazlum müslümanlara dünyayı cehenneme çeviren büyük şeytani bir güç olarak hak kaşrısında küfrün bayrağını dalgalandırmaktadır.
Müslümanları tuzağa düşürmek için IŞİD, Bokoharam ve benzeri örgütleri kuran bu şeytani güçtür. Bu örgütlere çekmek suretiyle dünyanın dört bir yanından çok samimi ve cihad ruhuyla bezenmiş nice müslüman gencin ölümüne sebep oldu.
Saddam ve Kaddafi'yi türlü hilelerle halkının gözünden düşüren de bu şeytani güç.
Mısır'da Mursi'yi deviren de bu şeytani güç.
Tunus'ta Gannuşi'yi devre dışı bırakan da bu şeytani güç.
Pakistan'da kendi vesayetinde olan hükümeti getiren de bu şeytani güç.
Hama ve Humus olaylarında binlerce müslümanı meydanlara çekip bombalarla imha eden de bu şeytani güç.
Türkiyemizde yıllarca darbe terip eden de bu şeytani güç.
15 Temmuz gecesini kana bulayanlar da bu şeytani güç.
Bugüne geldiğimizde Türkiye'nin bir hata yaparak önüne geçmek isteyen de bu şeytani güç.
En son seçimde algı operasyonlarıyla mevcut hükümetimizi devirmek isteyen de bu şeytani güç.
Bu şeytanlar varsın tuzak kursunlar ama biz müslümanlar ferasti elden bırakmayacağız.
Ferdi başkaldırışlarımız, dualarımız, hüzünlerimiz; STK'larımızla meydanlara çıkışımız hatta savaşmak için Filistin'e gitmek isteyenlerimiz de olacak ve olmalı, ancak devlet aklını yetkililere bırakmak gerekir. Doğmadan ölmenin mazluma faydası olmayacaktır; buna sevinen ancak şeytani Batı dünyası olacaktır.
Peygamber Efendimiz (sav)’in on üç yıllık Mekke Dönemi müşriklerin Müslümanlara uyguladığı işkence ve baskıların gölgesinde geçmedi mi? İçlerinde Hz. Hamza ve Ömerler gibi güçlü, cesur ve nüfuzlu kişiler olmasına rağmen, müşriklere karşı bir eylemde bulunulmadı. İşkence edilerek öldürülmelerine rağmen Peygamber Efendimiz sadece zamanın bekledi. Bugün Türkiye’nin yaptığı da bu.
Evet büyük bir oyun oynanıyor ve bu oyun Müslüman kanını oluk oluk akıtma üzerine kurgulanmış. Ferdi planda buna dayanmak zor, acısı büyük.
Hamas mı füzeleri fırlattı, yoksa gizli bir el mi var işin içinde? Oyun büyük. Gazze’de hastaneye atılan bombalar İsrail eliyle mi yoksa görünmeyen bir el yordamıyla mı? Kurgulanan oyunun oynanış biçimi tüm insanlığın içini yakıyor. Bir kitle imha ediliyor. İçimiz kan ağlarken gerçeklerden de gafil olmamak gerekir.
Dünya yeni bir düzene gebe. Bu olup bitenler onun doğum sancısı. Batı, küresel ya da ulusal bir dünya düzeni dayatmasıyla sahne alırken İslam alemi, hilafet sisteminin temellerini atmaktadır. Korona salgınının sebebi de buydu, bugün Rusya ve Ukrayna savaşının sebebi de…Küresel ekonomik krizin sebebi de bununla alakalı.
Ayette geçen şu hakikati iyi bilmek lazım: “En iyi tuzak kuran Allah'tır. Kafirler seni hapsetmek, öldürmek veya sürgün etmek için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en iyisidir.”
ABD’nin Avrupa, Çin ve Ortadoğu hesaplarının olduğunu biliyoruz.
ABD’nin Suriye eksenli planların akamete uğraması, Ukrayna savaşını bahane ederek Karadeniz’e varmak istemesinin devletimizce engellenmesi tuzaklarının bozulduğu gerçeğini gözler önüne sererken bugün Ak Deniz’de demirlediği donanmasının hedeflendiği şekilde bir sonucu doğurmaması bu tuzaklarının da akamete uğradığı anlamına gelmektedir. Gazze’de hastaneyi vuran füzelerin ABD’den alındığı haberlerinin basına sızması bile başlı başına bir skandala yol açmıştır.
“One Munite” ihtarından bir yıl sonra Mavi Marmara çıkışının da zamansız bir olay olarak tarihe geçtiğini unutmamak gerekir; Hamas’ın zamansız fırlattığı füzeler gibi. Her iki olayın, Türkiye’nin hata yapmasını bekleyen merkezlerce tertiplendiği izlenimi vermektedir.
Bölgede güçlü bir Türkiye var. İsrail’in uluslarası arenade 75 yıllık süreçte bugüne kadar bu şekilde köşeye sıkıştığı görülmemiş bir olaydır. Bunun da sebebi Türkiye’dir. İslam alemini teyakkuza kaldıran da yine Türkiye’dir.
Ankara’da atılan bomba sanki Türkiye’nin ne yapacağına dair bir sınanmasıydı. Ancak Türkiye, geri adım atmadı ve Suriye hattıyla Irak hattına PKK kamplarına yaptığı taarruzlarla birçok teröristi telef etmiştir. ABD tarafından IHA’mızın düşürülmesi de Türkiye’yi durduramamıştır.
ABD filosunun 16-20 Ekim tarihleri arasında Ak Denizdeki tatbikatımız karşısında geri çekilmesi geri adım atmayan bir Türkiye’nin varlığı demekti.
Rus-Ukrayna savaşındaki arabuluculuk tavrımız, Karabağ’da Ermeniler’i ikinci kez püskürtmemiz ve nihayi zaferi elde ederek oynanan oyunu bozmamız bölgede söz sahibi bir ülke durumuna gelişimizin habercisiydi.
Vesayet dönemimizin özleminde olan Batı, karşısında yeni ve güçlü bir Türkiye’yi görmesi elbette hoşlaşmayacakları bir durumdu.
İsviçre ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasını engelleyişimizin haklı sebepleri olsa da bunun yetmediğini ancak güçlü oluşumuzun etkili oluşu Batılılar nazarında rahatsız edici bir durumdu.
Uluslar arası siyaset uzmanları, halihazırda hem ABD’nin hem de İsrail’in sergiledikleri bu tavırlarıyla şimdiden kaybeden taraf olduklarını ifade etmeleri altı çizilmesi gereken bir husustur. Bu gerçeği Türkiye ayan beyan görmektedir. Tüm güç odaklarına korkusuzca bunu ifade etmesi bir adım sonrasında ne yapacağını bilen bir ülke olduğunu göstermektedir.
Beni asfar, Müslümanlar karşısında yenilmeye mahkumdur. Gelişmelerin seyri bu yönde. Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Mustafa SALİM
20 Ekim 2023, Ankara