"Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." ayetinde inananların insan ilişkilerinde neye dikkat etmesi gerektiğine dair en önemli kıstas, açıkça belirtilmiştir.
Bir zamanların göğüslerini gere gere arzı endam eden ama şimdi kripto kılıflı o dinlerarası diyalokçuları bu ayeti hiç görmemişler miydi? Rabbim, Yahudi ve Hristiyanlara meyletmeyi bile zalimlik olarak bildiriyor.
Peygamber efendimizin de bir kavme benzeyenin onlardan biri olacağını ifade etnesini düsundugumuzde nasil bir tehlike icinde oldugumuzu gorürüz.
Bir müslüman olarak kıldığımız namazlarda her gün en az kırk defa okuduğumuz Fatiha surelerinde geçen "Gayri-l'mağdubi aleyhim ve la-d'dallin" kavliyle de Yahudi ve Hristiyanları kastederek onların yoluna girmekten sakınmayı Rabbimizden dilerken onları sevmek de ne oluyor?
Bu cümlelerim, 2020 yılı gibi sıkıntılarla ve bir o kadar biz Müslümanlar için ibret ve imtihanlarla dolu bir yılı geride bıraktığımız ve yeni bir yılın başlamak üzere olduğu şu son günlerinin bitiminde, tefekkürü bırakarak yılbaşı denilen geceyi rezilane eğlencelerle geçirmeye niyetlenen müslüman kardeşlerime ithaf olunur. Çünkü miladi yılın ilk gününe Hristiyanca başlayan biri, yılın geriye kalan 364 gününde onlara benzemekten kendisini nasıl koruyacaktır?
Hele bir de bu benzerlik fikrî alana sirayet etmeye dursun imanın dahi tehlikede olacağı muhakkaktır.
Benzerlik bir yerden başlayınca zamanla hayatın her alanını istila eder.
Bugün içimizde batı batı diye höykürenlere bir de bu gözle bakmak gerekir. Batı hayranlığının altında kendi ruh kökenlerinden kopuşa neden olan işte bu fikri kölelikten kaynaklı meyil ve nihayetinde benzerliğin yattığını ayan beyan görürüz.
Bu benzerlik, bilim, sanat, siyaset ve eğitim alanına sızdığı andan itibaren bir milleti var eden tüm değerler bitmiş demektir. Ayırıcı nitelikleri yok olmuş demektir.
Bir defadan ne çıkarcılara baktığımızda tüm kötü alışkanlıklara bu mantıkla düşüldüğünü de görürüz.
Meseleyi bir kutlamadan ibaret görererek olayı büyüttüğümüzü zannedenlerin, fırsatı eline geçiren Batının kendilerine benzettikleri liderlerle yönettikleri İslam ülkelerini nasıl kaoslara boğduklarına bir kez daha bakmasını isterim.
Sızıntının küpün içindekine göre olduğu, zikrin fikirle nağme bulduğunu göz önunde bulundurduğumuzda giyinmeden tutun da hayat tarzının yeme biçimine varıncaya kadarki tüm biçimleri kendi kültürümüzden koparılılmış şekliyle bizi istila ettiğini de görürüz.
Belki inandıği halde içine düşülen günahtan kurtuluş olabilir; lakin bu hata, fikrî benzerlikten kaynaklı imanî mevzuda olursa işte o kurtuluşun suhuletinden bahsedemeyiz.
Tahkikten önce taklidin ağır bastığı hayat gerçeğimizde taklit unsurlarını seçmede çok dikkatli olmalıyız. Bu sebeple rol model aldıklarımızın olumlu ya da olumsuz olduklarına bakılmadan gelişi güzel tavırlarla içine düşülecek yönelişler elbette hayırlı sonuçlar doğurmayacaktır.
Kültür ve kendisinden kaynaklanan medeniyetin varlığı ve gücü ait olduğu ruh kökenine bağlıdır. Taklitler de bu ruh kökeninden gelen unsurlara olmalıdır. Kur'an'nın bütunlüğünden de bunu görürüz.
Kur'an ve sünnetin menettiği ve bu iki kaynağa uygun olmayan hiçbir şeye ehemmiyet vermemeliyiz.
"Ant olsun ki, sizden Allah'a ve Ahiret Günü'ne kavuşmayı uman ve Allah'ı çokça ananlar için, Allah'ın Rasul'ünde iyi bir örnek vardır." ayeti bizim için kimin örnek alınacağının yol haritası gayet açık ve nettir.
Davet ümmetine bizim icabet ümmeti olarak faydalı olmamızın yolu, onların müfsit hayatlarına uymak değil, bilakis hakikati bulmalarında yardımcı olmak için yanlışlarını dile getirip karşı çıkmaktır.
Biz tebliğci ümmetiz. Orta yolun temsilcileriyiz. Rasululah'tan örnekligimizle örnek olmalıyız ki bulduğumuz necatı gayrısına da sunalım.