Bir söz okudum 'La edri'den..
Sözüne başlarken 'Sonra mı?' diye sorduğu soruya şöyle cevap vermiş: 'Sonra gömdük ne varsa içimize. Anlaşılmasın diye bir de çiçek ektik üzerine; altı mezar, üstü bağ bahçe...'
Dikkatimi çekti bu söz; çünkü insanın hayatında yapıp ettiklerinin bir özetiydi sanki.
Bazen neşeli olsak da dostlarımıza demez miyiz 'İçi beni yakar dışı seni...' diye...
'Bakmayın Bab-ı Ali'de tozduğuma, ne şairim ne de fıkra muharriri, sadece beyni zonk zonk sızlayanlardan biri' derken üstad Necip Fazıl, o da içine gömdüklerinin sanki dokunmuş bam teline...
'En akıllımız Deli Bekir'dir, o da kırk zincirle yatar' sözünün hakikati de budur.
Bazen aşık biri olur bu duruma düşen, aşkından umudu kalmayan.
Bazen dünyanın gidişine kızıp da ıslahına güç yetiremeyenin bir yerde feryadının resmi olur bu ifadeler...
Bazen onurlu insanların içtiği kızılcık şerbeti olur da bu, açlıklarının kimsenin bilmediği tokluklar yaşatır kendilerine...
Bu dediklerim herkes için geçerli olsa da mümine has bir yönünün de olduğunu unutmamak lazım.
Öyle ki;
Mümin, kalbi kırılsa da, küsse de, içi alev alev yansa da dışına gülücükler bırakır ki bunu da Allah için yapar. Peygamber Efendimizin yetmiş küsür defa Ebu Cehil'in ayağına gitmesi yoksa nasıl açıklanır?
Mümin dava adamıdır, bazen ehveni şerri destekler de bunu, sırf huzur kaçmasın diye yapar...
Fitne zamanında nice Ömerlerin evlerinin tenha köşesinde, zillete düşmüşcesine diz çöküp oturmaları yine bundandır.
Bazen hikmete binaen susar ki vakti gelince bağırmak haykırmak için. Çünkü doğruyu söylemek hak olsa da zamanını beklemek evladır...Sabır o yüzden acıdır sonu baldan tatlı olsa da...
Kılı kırk yarmak çilekeş işidir, nezakettir, inceliktir, nahiflik ve letafettir; anlamaz bunu çam devirip kalas yontanlar...
Bir de dervişin içine gömdükleri vardır. Bunda da 'Ne olursan ol, yine de gel' kapılarını açan Mevlanalar vardır...
En güzel gül ve çiçekler, biliriz ki kökündeki gübre miktarıncadır. O yüzden veli kulların içine topladikları çer çöplerden nice hakikatlerin zuhuruna şahid olunur.
O hakikatler ki ashab-ı kiramı bir zerre miktarınca da olsa tökezletmemiştir Peygambere tabi olmaktan.
O hakikatler ki her seyden de fazla sever kılmıştır Rasulune karşı ashab-ı güzini...
Yanmak, pişmek sonra da olmak sırrı yoksa nasıl anlaşılır?
İki yüzlülerin yaktığı bu hayat, nice bağrı yanıklarla anlam bulur.
Sonuçta bu da geçer 'ya Hu' diye devam ederiz yolumuza...
Maksat üzüm yemekse bağcıyı dövmek akla ziyandır.
Bazen de zahirindeki çirkinlikleri gizlemeye yönelik 'Sen içime bak' yollu sarfettiği sözlerden kimseler biliriz. Dinden ayrı kalmaya gelmeyen fakat inancına göre de bir yasayış sergilemeyenlerin de içi farkılı dışı farklı olur. Bu söz ikilemde kalmışların ruh dünyasına aittir. Bu durumda insanlar, dışındaki bağ bahçeden içindeki çölü kapatmanın derdinde olurlar. Haliyle diğerinin aksine çektiği ıstıraptan ancak sukut-i hayal dogar hikmet adına ne varsa...
Bu tür insanlara Mehmet Zahid Kotku'nun verdiği cevap gayet manidardır: 'Sen benim içime bak demek boş laftır. Dışı Hak ile olmayanın, içinin Hak ile olması mümkün değildir.'
Hayat, içine attığı çer-çöplerden hikmet bahçelerine erenlerle, savurdukları sahte gülücüklerin perdelediği cehennem alevlerinde yaşayanlar arasında geçip gitmektedir.
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler...
Mustafa Salim
21 Ocak 2023, Ankara