İstanbul’da, sokak ortasında, çarşaflı bayanlara sataşan yaşı geçmiş, acuze bir kadının, kendinden emin, pişkin haliyle “çarşaf giyinmek yasaktır” yollu sataşması bir akıl durgunluğunun var olduğunu göstermektedir.
Hangi çağda yaşıyor bu kadın? Dünyayı okumaz mı? İnsanlıktan anladığı bu mu? Nasibi yok mu iyilik ve güzellikten?
Düşünüyorum da, nasıl olurdu acaba, bu zihniyetin seçtiği ve kendileri gibi düşünen insanların yönettiği bir ülke?
Nasıllığın da aslında yabancısı değiliz. Yakın tarihimizde buna benzer nice olayların hikâyeleri var bu Anadolu diyarında ve yaşayan insanımızın yâdında. Hangi taşı kaldırsan, altında nice haksızlıkların iniltisini duyarsın. Adeta bir milleti yok etmenin projesiyle karşı karşıyaydık o yıllarda. Düşmanımız, etmemişti bize eziyet, bize benzeyen düşmanın ettiği eziyet kadar.
Hayvan bile acıkmadığı sürece zarar vermez yanı başında duran diğer bir hayvana; hele hele hem cinsi hayvana, acıksa da saldırmaz.
Acuze kadın, kendisi gibi giyinmeyen bayanlardan rahatsız. Ya sen insan değil misin? Adab-ı muaşaratın hiç mi yok? Terbiye diye bir şey görmedin mi?
Bencillikte sınır tanımayan bu davranışın hangi yönden bilimsel ve çağdaş medeniyete muvafık?
Demokrasi, hoşgörü, hümanistlik gibi insani olguların kendi nazarlarındaki manası, belli ki sadece kendi dünyasında olanlar için geçerli birer meziyet.
Başkasına bunlar asla ve kat’a uygulanamaz. Kendileri gibi olmayanların hatta yaşamaya hakları bile olamaz. İşte böyle sapkın, cahil ve vurdumduymaz insan tiplemesi bunlar.
Mesele çarşaf giyiniyor olmalarının da ötesinde. Asıl mesele, inançlı insanların varlığına tahammül edememeleridir. Bu zihniyetin mensupları, ezandan da rahatsızlar. Namazdan da rahatsızlar. Kurbandan da rahatsızlar. Oruçtan da rahatsızlar. Hacca gitmekten de rahatsızlar. İmam hatip okullarından da rahatsızlar.
Velhasıl asıl rahatsızlıkları, dine karşı ve dini olan her şeyedir.
Tiyatrolarında, sinema filmleri ve sanatsal tüm etkinliklerinde hep dini olanın karalanması, yaftalaması fikri yatmaktadır.
Düne kadar oynadığı sinema filmlerinde dini tüm değerlerin karalanması, imam tiplemelerinden tutun da İslami bütün ritüellerin karalanmasında imzası olan birinin varis veledi, bugün güldür güldür şov programıyla yine imam tiplemesi üzerinden İslam’a saldırmasının altında yine dine karşı olan hazımsızlıkları yatmaktadır.
Gerçek şu ki, İslami tüm kavramlar bu yolla tiye alındı. Ganimeti, eşkıyanın çaldığı altın, para ve eşya olarak gösterdiler. Allah’ın “Gafur” ismini pespaye birinin ismi olarak gösterip karalarken diğer taraftan inekle yan yana getirdikleri Şaban ismini bugün kullananı göremiyoruz.
Hacca gitmeyi, Araplar’a para kaptırmak olarak gösterdiler.
Kurban kesmeyi hayvan katliamı olarak gösterdiler.
Oruç tutmayı, özellikle de genç dimağlara, bünyenin gıdasızlığını gerekçe göstererek akli melekelerin geri kalacağıyla açıkladılar.?
Direkt saldırılarının haricinde İslam’ın yasakladığı unsurları normalmiş gibi göstermek de yine bu düşmanca saldırılarının fikri alt yapısından ileri gelmektedir.
Eşcinsellerin desteklenmesi, organize edilen bir takım bayanların, “cenabet gezerim, sevişir doğurmam, çek elini bedenimden sana ne”, zırvalamalarıyla ahlaksızlığı, özgürlüğün olmazsa olmazlarından göstererek, bunun tabii bir durummuş gibi lanse edilip dinin bu yöndeki ciddiyetini hafife almaya çalışmaları da yine bu dine karşı düşmanlıklarının bir tezahürüdür.
Ayasofya’nın açılmasından rahatsız olanlar, Taksim Camiine hazmedemeyenler de yine bunlar.
Milleti millet yapan tüm değerlere karşı çıkan da bunlar.
Yeniden dirilişin muştusunu yakalayan bu necip milletin uyanışından rahatsız olanlar da bunlar.
Bu yüzden bu milletin tarihini Yahudi’ye yazdırmadılar mı?
Dilini bir Ermeni’ye teslim etmediler mi?
Yazdıkları tarihle öğretilen, bir Selçuklu ve Osmanlı düşmanlığı değil miydi?
Yıllarca Abdülhamid han hazretlerine bu yüzden Kızıl Sultan demedik mi?
Öğretilen dilimizle geçmişimize yabancı kalmadık mı?
Bugün arşivlerimizi, uzmanlarının dışında okuyup istifade eden kaç kişi var bu ülkemde?
İlimde, bilim ve sanatta bugün dünya ülkeleri arasındaki çok gerilerde bir seyir içindeysek yine bunların yüzünden değil miydi?
İnançlı insanımızın okumaları yine bunların eliyle engellenmedi mi?
Yıllarca, askeri okullara inançlı ailelerin çocuklarına engel konmadı mı?
Ticarette yeşil sermaye ayırımıyla inanan insanların kazançlarına engellik konmadı mı?
Tüm olumlu gelişmeler engellenirken, kötülükler de hep desteklenir oldu.
Bugün PKK’nın siyasi kanadının Meclisi’mizde ne işi var?
Neden FÖTÜ şarlatanı yıllarca desteklendi ve hala koruma altında?
Elektrikli araba üretirsin karşı çıkaralar.
Uydu gönderirsin her taraflarını yırtalar.
Doğalgaz rezervleri bulursun sudan bahanelerle alaya alırlar.
İHA ve SİHA’larla tarih yazarsın üç maymunu oyanlar.
Fırat Kalkanlarıyla dünyaya meydan okunur, içten çökertmeye kalkarlar.
Akdeniz’de destan yazarsın bir Siyonist kadar feveran ederler.
Karabağ’da, Libya’de tüm oyunları bozarsın Batılılar kadar ye’s içine girerler.
Sağlıkta çağ atlatırsın inanmazlar.
Tüm saldırılara rağmen ekonomiyi düze çıkarırsın çıldırırlar.
Milletin yükselişini engelleyemeyince bu sefer de yalanlarla zihinleri bulandırmaya çalışırlar.
Allah aşkına kim bunlar?
İsteseler de istemeseler de Rabbim nurunu tamamlayacaktır. Rahatsızlıklarının altında gelişmekte olan bir ülkenin yeniden dünyayı hizaya getirecek o dedelerinden kalma tarihi misyonlarına sahip çıkmaları yatmaktadır.
Görünen şu ki bu ülkemizi abad edecek dinimiz ve dinine bağlı, samimi insanımız olacaktır. Ve görünen o ki saldırılar da din üzerinden ve dinine bağlı insana yapılıyor ve yapılacaktır...
Çarşaf, işin sadece bahanesi.