On il, yetmiş sekiz ilçe ve yüzlerce köyümüzle “Asrın Felaketi” olarak nitelendirilen bir deprem yaşamışız; askeriyemiz 14.30’dan itibaren sahadaki yerini almış; sabahın ilk saatlerinde Bakanımız sahadan ilk raporları vererek devlet olmanın tüm imkânlarını seferber eder vaziyetiyle cihanda emsali görülmemiş bir sahiplenişin mümessili olarak dünyaya adını yazdıra dursun, bu gücümüz karşısında şoke olan, bir belediyeyi dahi yönetmekten aciz siyasi çizginin üstü çizilesi, hiçbir zaman milletten yana olmayan o ihanetin girdabına kapılmışların akıl tutulmuşlarıyla karşı karşıya kalmak deprem enkazından daha ağır geldi bu millete.
Tüm karalamalara rağmen ayakta dimdik duran bir Türkiye manzarası bu karalayıcıları hüsrana uğratmış durumda. Bu manzaramız karşısında garezlerinde parmaklarının ucunu kemirenler avuç yalamaya başladı bile.
Avuç yalayıcıların yalamaktan dilleri uyuştuysa yalayan hayvan takviyesinde bulunulabilir. Kedinin yalaması meşhurdur. Köpek hakeza. Hangi hayvan yalamaz ki... Bu gidişle hevesleri kursağında kalanlar daha çok yalayacağa benziyorlar.
Özellikle küçükbaş hayvancılığı yapanların yaz aylarında günün ortalarında hayvanlarına tuz yalatma seansları verdiklerini bilirim. Suyun aktığı bir mahalde, yüzeyi düz kocaman taşların döşeli olduğu mekanların hayvanlara tahsis edilen böyle bir uygulamayı çocukluğumun geçtiği Malatya’nın Arapkir ilçesinin Sarıçiçek Yaylası’nın Aşağı Dejde köyünde görmüştüm. Yalak vadisi anlamında “nahale hadanye” denirdi bu özel mekana. Avuçlarında sorun olan olursa yalaklar da temin edilebilir. Hatta yalamanın zevk vermesi için de tuz takviyesinde de bulunulabilir.
AFAD, eminim bu hizmeti de yapacaktır. Sonuçta onlar da bu topraklarda yaşıyor. Bir kedi köpek kadar kıymeti olmasalar da sonuçta insan benzeri varlıklar ve canlı oldukları belli. Domuza dahi merhamet etmeyi öngören bir dinin mensubuyuz.
Bu yalayıcıların görmek istemedikleri şey bu milletin birlik ve beraberliğini sağlayan toplumsal harç niteliğindeki inancımızdır. İmanî coşkumuzdur. Dinimizin ilmek ilmek işlediği merhamet anlayışımızdır. Allah'ın emrine olan bağlılığımız ve Resulullah aşkımızdır. Bu özelliklerimiz vakti gelince böyle gösterir kendisini.
Avuç yalayıcıları Alman hesabı kültürünün birer peydahlamasıdır. Anlamaz o yüzden komşusu aç iken tok olanın kıvrayışlarını.
Avuç yalayıcılar devletin malı deniz, yemeyen domuz iştahıyla yetiştikleri için anlamaz bir elinin verdiğini diğer eline duyurmayan insanlığın ulaştıkları medeniyet seviyesini.
Avuç yalayıcıları boyunlarındaki tasma sahiplerinin sesi oldukları için anlayamaz ayağına diken batan kardeşinin dünyanın öbür ucundan duyulan acı sesini...
Avuç yalayıcılar verilen salalardan rahatsız olurlar, Allahu Ekber nidalarindan rahatsız olurlar, değil Türkiye'nin her bucağından, dünyanın her yerinden gelen mümince yardımdan rahatsız olurlar.
Avuç yalayıcıları rahat rahat oturdukları batının kucağında, müminin mümine kucak açışından rahatsız olurlar.
Bu avuç yalayıcıları Gezi'de de yaladılar, 15 Temmuz'da...
Gaz çıkarırken de yaladılar petrol bulurken de...
Havada da yaladılar SİHA'larımıza bakarak, yerde yürürken de TOGG'larımıza bakarak..
Bu yalayıcılar Karabağ'da da arzı endam ettiler Dedeağaç'ta da...Kıbrıs ve Libya'da...Çat ve Somali'de...
Yalaya yalaya bir hal oldular.
Avuç yalayıcıların dili belli bir süre sonra korkarım ki konuşmayı da unutacak, köpek gibi sarkık dilleriyle hırlayıp duracaklar.
Her başarımız dil sarkıtır oldu.
Salya sümük meydandalar...
Hele hele tiyatro sahnelerini aratmayacak derecede ustaca kurgulanmış mizansel saha programında akıttığı timsah gözyaşlarıyla sergilediği maskaralığını ele veren ekibin kamera arkası gülüşleriyle zihinlere kazınan Uğur Dündar'ın algıdaki avuç yalayıcılığı,
Fatih Altaylı’nın bir gazeteciliğin kriterlerine uymayan, attığı twitle Diyanet İşleri Başkanlığı’nı hedefe koyarken, Müslüman bir ülkede İslam’a kin kusarak düşmanlığını ilan etmekten çekinmeyecek kadar garezlenişinin avuç yalayıcılığı,
İYİ Parti'nin, sokak ortasında kaldığını iddia eden saçları fönlü, makyajdan boya küpüne dönmüş bakımlı bir bayanı ekranlara çıkarmadaki hayasızca avuç yalayıcılığı,
Düne kadar dindar edebiyatı yapan Muharrem İnce'nin yardıma giden imamlardan rahatsızlığını dile getirme avuç yalayıcılığı,
Depremde hükümetin yandaşlarını kurtardığı yalanın marka ismi Ümit Özdoğan'ın gayretindeki avuç yalayıcılığı,
İlk defa kendimi yalnız hissediyorum diyen, 'dövme'lenmemiş bir tarafı kalmayan haçlı pozlarıyla mesaj verirken 15 Şubat tarihi itibariyle sosyal medyadaki mesajlarını silen şarkıcı Oğuzhan'ın maskaraca avuç yalayıcılığı,
Para vererek hükümetin aleyhine röportaj verdirmek isteyen TV kanallarının alçakça tavırlarını sergileyen avuç yalayıcılığı,
Fenerbahçe maçında sayıları 300’ü bulmayan, Aziz Yıldırım’ın bir zamanlar kendileri için ‘paralı köpekler’ dediği, kıt akıllı, his yoksununun taraftar kılıfı altında ‘hükümet istifa’ diye bağırttırılanların avuç yalayıcılığı
Elbette unutulmayacaktır.
Bu milletin birlik ve beraberliğini bozamayacaksınız. Bu millet, hak ile batılın savaşında hak tarafıdır ve böylece mücadelesine devam edecektir. Deprem, sizin gibi milletten yana olmayanlara felaket olsa da biz inanan insanların nazarında bir imtihandır. Belki de bu, zamanında sizin gibi insanlara göz yumuşumuzdan kaynaklı kazandığımız günahımızın bir cezasıdır.
Deprem, iyi gün dostuyla kara gün dostunu da gösterdi bu millete. Maskeli yüzlerinizle yaptığınız yaldızlı yalanlarınızın döküldüğü bir zaman dilimi oldu. Depremden kalkamayacağımızı zanneden sefih yaratıklar iç yüzlerini korkusuz ve fütursuzca açığa çıkardılar. Deprem bu yönüyle görünürde yıkım olsa da gerçekte ise birçok hikmetin menbaı olmaya devam etmekte ve edecektir de…
Türkiye'nin deprem afeti yaşadığı bir dönemde adeta savaş çığırtkanlığı yaparak Yunan kara sularını "genişletmenin tam zamanı" diye söyleyen Eski Yunanistan Genelkurmay Başkanı Amiral Evangelos Apostolakis ile içimizdeki bu sefih ruhlu yaratıkların ne farkı var?
Sebebi ne olursa olsun, depremler ilahi birer ikazdır. İnanmayanın küfrünü, inananın da imanını arttırır.
Depremin toz ve dumanı hele bir kalkmaya dursun, Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle “Depremi fırsata dönüştürme peşinde koşan karakter fukaraları çıkabiliyor. Milletimiz asıl cezayı bunları vicdanlarında mahkum ederek vermektedir.” şeklinde izah etmeye çalıştığı ihanetin avuç yalayıcılarının ne halde olacakları, bundan sonra gerçekten merak konusu olacaktır.
Mustafa Salim
26 Şubat 2023 Ankara