Yaşadığımız toplumda “Görev alınmaz verilir” sözünü duymayanımız yoktur. Tarihinde devlet geleneği olan özellikle de yönetimde adaleti tahsis etmeyi gaye edinmiş siyasi anlayışlarda, derin tecrübelerin izlerini taşıyan bir mana içermesi yönüyle üzerinde düşünülmesi gereken etrafını cami, ağyarını mani bir söz olması itibariyle hep dikkatimi çekmiştir.
Çocuklarımıza bile iş tarif ederken bunun, güç yetiremeyecekleri işlerden olmamasına dikkat ederiz. Yapabilir oluş durumlarını göz önünde bulundururuz. İleriki aşamalarında da yeteneklerini keşf ettiğimiz evlatlarımızı buna göre bir yönlendirmeye tabi tutar; hele hele mekteplilerse, bunların okulla işbirliğine gidilerek yetenekli olduğu alanlarda eğitim görmelerini sağlarız. Olması gereken de budur. Sonuçta, yetenekli olduğu alana yönlendirildiği taktirde konusuna hakim, kendisine güvenen ve yaptığı işi seven bir birey olarak yetişmiş olurlar.
Aksi durumlarda ise “eli karda gönlü yarda” nesiller yetişir ki uğraştıkları işler ne olursa olsun ömürleri hep bir ah içinde geçer koca dünyada. Zamanında şu işi yapsaydım, ya da şu bölümü okusaydım, bizi okutmadılar ki; ah elimden tutan biri olaydı şeklinde ardı arkası kesilmeyen hayıflama ve ah-vahların kendilerinden sadır olduğu o şahit olduğumuz mutsuz insan gerçeği, uygulanan yanlış yöntem ve usüllerle maalesef yüzyılımızın büyük bir sorunu haline gelmiştir.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefenin hâkim olması için insanı insan yapan temel unsurların daima canlı tutulması gerekir. Kabiliyetlerine uygun iş ve talimleri ile birlikte bunların ahlaken faziletli birer kişi olarak yetişmelerini sağlayacak temel unsur ise bunların millî ve manevi bir eğitimden geçebilmeleridir. Bir insan için yeteneklerine göre en üst seviyeden bilgi ve becerilerle donatılması istenen bir durum olsa da kişiyi, ahlaken olgunluk seviyesine ulaştıracak manevi eğitimden mahrum bırakmak “İnsanı yaşat ki” ifadesiyle formalizme edilen ideal insan profilinin gerçekleşmediği anlamına gelir.
Devleti yaşatacak insan unsuru istenilen seviyeye geldikten sonra tüm taşların yerli yerine oturması ancak o zaman vaki olur.
Adalet mülkün temelidir. Kâinatın yaratılışındaki mükemmelliğin aslı ve esası budur. Yaşanılan dünyanın ahengi de buna bağlıdır. Bunu sağlayacak da biz insanlarız. Yani, Allah’ın yeryüzünün biz halifesi olan beni âdem... Mutlak sıfatların mahdutlarıyla muttasıf kılınan, kâinatın yaratılmasının ana sebebi olan Muhammedî nurla simgelenen beşerden bahsediyoruz. Rabbimin, yaratırken tüm isimleri öğrettiğini söyleyerek övündüğü bir varlık. İşte bu varlık olan biz insanların şanına uygun eğitimleri elbette önemlidir. Kısacası her insan, kendisine Rabbi tarafından öğretilen isimlerin esrarına vukufiyeti kesp ettirecek yöntem ve girişimlerle tezyin edilmelidir; yaradılış gayesine uygun hale getirilmelidir ki yeryüzüne adl-ı ilahi hâkim olsun.
Meleklerden üstün ya da hayvandan da aşağı bir seviye ve derekeler biz insanlar için her an mümkün olabilecek kaçınılmaz sonuçlardır.
Hayatımızın günlün seyrinde şahit olduğumuz şey, hangi meslek olursa olsun çalışacak insanın yapacağı iş için liyakat ehli olup olmaması gerçeğidir. İşler, erbabınca yürütülür. Ustalık, tecrübelere dayalı bir sürecin insana kazandırdığı bir payedir. “Dervişlik olaydı taç ile hırka; Biz dahi alırdık otuza kırka.” deyişinde asıl vurgulanan hususun, sa’y ve gayret olduğunu, haliyle terakkide önem arz edişi göz önünde bulundurulduğunda da ustalığın, pazardan alınarak iftihar edilecek bir yetkinlik tacı olmadığı anlaşılmış olur.
Liyakat, bir kişinin, kendine iş verilirken güven duyulmasını elde ettiren kalitesi, o işe yaraşması olarak tanımlanır. İster alaylı olsun isterse mektepli, hangi yetişme tarzından geliyor oluşuna bakılmaksızın devletin gözetiminde yapacağı işe yaraşır vasıfları haiz kimselerin yetişmesi en başta bir devlet politikası olmalıdır ki adama göre işler belirlenmesin de böylece işe göre adam yerleştirme politikası gerçekleşsin.
Devlet, bir milletin ortak değeridir. Devlet adamı bu manada sorumlulukta yükü en ağır olandır. Mesela, kendisinden sonra halifeliğe oğlunun getirilmesi teklifine karşılık Hz. Ömer’in hiddetindeki sebebi iyi anlamak için “Hayır, Vallahi! Ben ne oğlumu ne de ailemden başka birini bu işe bulaştıracağım. Eğer bu iş güzel bir iş idiyse biz zaten buna eriştik. Ama eğer bu iş zor ve sorunlu bir işse – ki öyledir – bir evden bir kurban yeter” sözdeki derinliği iyi anlamak gerekir. Bu şuurda olan devlet adamı… Hesabını Allah’a vereceğini düşünen ve bunu bir an dahi olsun aklından çıkarmayacak hassasiyetini taşıyan bir devlet adamı. Devletin mumunu kendi özel işleri için kullanmayan Ömerler misali devlet adamı. Ömerler yetişmeli ki devletin malını deniz diye görüp hınzırlıklar yaşanmasın. O bakımdan “Kenar-ı Diclede bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!” veciz ifadesinde yerini bulan yetişmiş Ömerlere teslim edilmeyen emanetler, ziyan olur, heder olur.
Hadimi devlet için hikmet ehli gerek. Hikmetin kaynağı da Allah korkusudur.
Allah korkusu bir murakabedir.
Hesap verebilme melekesidir.
Mesuliyet şuurdur.
Kılı kırk yarma sanatıdır.
Ölmeden önce ölmek meziyetidir.
Nefsi için istediğini kardeşi için de isteme erdemidir.
Bu vasıflara sahip liyakat erbabı olmalı işlerin başında.
Bu erdemli insanlar birer hazinedir. Hazinelerin kimseye ihtiyacı yoktur; o yüzden gizlidirler. İhtiyacı olanlar peşine takılır hazinelerin. Bu topraklarda hazineler de çok hazinedarlar da…
Balık baştan kokar diye bir sözümüz daha var ki ilk düğmenin yanlış iliklenmesi ifadesi de bu manadadır.
Bence siyasette de buna dikkat etmek gerekir. İlk düğmelerin iliklenmesi buradan başlar. Önümüzdeki bir kaç ay içinde, değil sadece bizi, tüm dünyayı alakadar edecek derecede önemli bir seçimimiz var. Sanki insanlık tüm nefesleri tutmuş o günü bekliyor. Bizim için bu seçim zaten önemli. Yüzyılın prangalarının kırılması, bir milletin yeniden doğuşu demek olan bir seçim. Onun için hayli önemli. Gerçi son yirmi yılda girdiğimiz her seçim yine bizim için bu kadar önemliydi. Çünkü her seçim bizi bugüne taşıyacaktı ve kazanmak zorundaydı bu toprakların asli unsurları olan bizler; vesayeti tarihe gömmek için.
Her seçimde temayül yoklamaları yapılır ve hazine mislü devleti yönetecek kabiliyeti haiz insanlar belirlenir; fakat ne hikmetse yine de temayüllerin aksine, istenmeyen bazı isimlerin listeye girdiği de ayrı bir konu. İster iyi ister kötü olsun, tek kişiden ne çıkar dememek lazım. Kıyıya vurmuş binlerce denizyıldızından birini alıp tekrar denizle buluşturmak eylemini, “binlercesine ulaşamadıktan sonra” diyerek bunlardan sadece birini kurtarmanın bir şey ifade etmeyeceği şeklinde yaptığı itirazıyla bunu hiçe sayanlara, en azından birinin kurtulduğu gerçeğini gösterip iyiliğin kemiyete ihtiyacı olmadığı hakikati gereğince, önemli yerlere iyi birinin gelmesi de küçümsenemez, birçok iyinin içinde bulunduğu yapıya yetersiz birinin getirilmesine de göz yumulamaz.
Bakanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımızın belirlenmesi bu manada temayül yoklamalarına göre seçilmeli ki düğmeler doğru yerden iliklenmiş olsun.
Hükümetler kurulduktan sonra bakan yardımcılıklarına, genel müdürlüklere ve daire başkanlıkları gibi üst düzey yönetim birimlerine yapılacak bürokrat atamaları bu manada çok önemlidir. Çünkü buralar, düğmelerin iliklenmesinde gerçekleşen ilk hamlelerin başladığı noktalardır. Kadrolaşmanın alacağı şekiller, bu hamlelerle belirlenir.
Teknik donanım ve becerilerinin yanında nefislerini ıslah etmiş, vatanı ve milleti uğruna çalışmayı ibadet gören, menfaatlerini milletin menfaatinde görmeyen, diğergam, yüzü ukbaya dönük, yalnızken bile yalnız olmadığı bilincinde olan erdemlilikleri haiz liyakat sahibi insanların tercihi, devlet yönetiminde emanetin ehline teslimin ne kadar önemli olduğunu gösterir.
İnsanların, makam, para ve karşı cinsle denenmelerinin ne çetin bir imtihan olduğu ortadayken özünde bunlara karşı meyli olanların gözden kaçan bu olumsuzluklarıyla sorumluluk altına alınması yönetimde ne facialara yol açabileceğini varın siz düşünün…
Görev alınır kültüründen gelenlerin zaafları ile görev verilir kültüründen gelenlerin erdemlilikleri iyi bilinmeli ki görev verileceklerin edeben bekleyişleri, görev almada hırsları akıllarından büyük hırçınların doymak bilmeyen emellerine teslim edilmesin...
Mustafa Salim
05 Şubat 2023, Ankara