On bir ayın sonunda dört gözle beklediğimiz ayların sultanı Ramazan ayının, Şevval’in gelmesiyle bugün itibariyle yine hasretle bekleyeceğimiz bir zamana kadar bizi terk edişine şahit oluyoruz.
Ramazan ayı Kur’an’ın indiği, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan hayırlı bir gecenin olduğu, son on gününde itikafın yaşandığı, en önemlisi de İslam’ın beş şartından olan temel ibadetlerimizden oruç ibadetinin ifa edildiği mübarek bir aydır.
Recep ayı ile içine düşülen heyecan atmosferinin ibadete konsantre ederek biz kulları büründürdüğü ruh haliyle Ramazan iklimini değerlendirme sürecimiz, bu zaman zarfında yoğunlaşarak bizi adeta bir dahaki Ramazan’a kadar nasıl bir kul olacağımızın kilometre taşlarını döşer yürüyeceğimiz yollara...
Ramazan ayı kulluk bilincinin kazandırıldığı bir ay olması hasebiyle dikkat çekicidir.
Kısıtlamalarla bizi karşılamasında nice hikmetler yatmaktadır. En büyük kısıtlama nefsin her istediğinden mahrum bırakılmasıyla çıkar karşımıza. Bu da terbiyenin başlaması manasına gelir. Nefsin terbiyesi dediğimiz bu durum ancak açlıkla mümkün olur. Nefsi öldürmek değil açlıkta esas olan, kişinin yönelişlerini düzene sokmaktır. Aşırılıklarını törpülemektir kulların. Olması gereken yerde durmasını sağlamaktır onları...
Bir ay boyunca kıldığımız teravih namazlarının mana alemimizi nasıl şekillendirdiği hepimizin malumudur.
Teravih var mı yok mu safsatasından tutun da yirmi rekatı kabul etmeyenlerden sekiz rekat kafidir yollu tartışmaları çıkaranlara varıncaya kadar, hatta ne kadarı mescitte kılınmalı ne kadarı evde diyerek hadislerden hüküm çıkaracak kadar ahkam kesenler bir tarafa ben şahsen Allah'tan tüm teravih namazını eksiksiz ve camide kılmayı dileyerek başladım Ramazan ayına...Ramazan ayı bittiğinde duamın kabulüne şahit olmanın huzuru içindeydim.
Neden huzurlu olmayalım ki...
Gümbür gümbür okunan Kur'an seslerinin yankılandığı ortamlarda her akşam ortalama bir saatimizi geçirdiğimiz otuz günün sonunda ruhen itminane erenlerden biri olarak çıkıverişimiz ancak kul olmanın derinleşmedeki sırrı olarak ifade edilebilir.
Kah susayıp kah acıkarak, olumsuzluklar karşısında çoğu zaman sabırlı olmayı yeğleyerek, kötü düşünce ve bakışlara dahi mani olduğumuz davranış örnekleriyle tutuğumuz oruçların dizginlediği nefisler, onbir aylık yolculukta ihtiyaç duyulacak güçlü iradelerin temelini oluştururlar.
Teravih namazlarında şahit olduğumuz asıl mesele sese dayalı bir eğitim gerçeğine lahit oluşumuzdur. Kulun ezanla başlayan yürüyüşünün camideki saf düzeniyle sukunu ve kametle divana duruştaki asaletinin Allahu ekber nidasıyla kutsiyete bürünmüşlükle devam eden teslimiyeti miracının ilk adımı olması cihetiyle önem arz eder. Bir ay boyunca teravihte duyduğun tek şey zikirdir. Bu ses, mananın da ötesinde bir hakikati ve ibadette asıl gayenin vecd halini yaşamak olduğunu gösterir bizlere.
İçinde yaşadığımız yüzyılın sese dayalı etkileşimini düşündüğümüzde asırlar önce indirilen Kur'an'ın hayat düsturunu vaazıyla birlikte şiirimsi telaffuz yönüyle de dikkat çekmesi mucizeliğin başka bir boyutuna çıkarır bizi.
Nafile ibadetler değil mi kuluna Rabbini gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı kılan? O yüzden Ramazan, nafilelerin kulun hayatına imlek imlek işlendiği bir zaman dilimine dönüşür. Teheccüdlerin dahi eksiksiz ifa edildiği muazzam geceler...Kur'an tilavetleri...Getirilen salavatlar...Tüm bunlar, nafile ibadetlerin açılan birer pencereleri olur biz kullarına bu zaman diliminde.
Ramazan ayının son on gününe gelindiğinde arkeklerin cami ve mescitlerde, bayanların da kendi evlerinde girdikleri itikaf, ibadet etmenin en yoğun biçimiyle çıkar karşımıza. İftar ve sahurda daha az yiyeceğin tüketilmesiyle başlayan serencam, dünyevi tüm iş ve işleyişlerden azade olup az uyku ve kısa dinlenmeler haricinde Kur'an okuyup zikirler çekilerek kılınan nafile ibadet ve ölüm tefekkürüyle devam eder on gün boyunca. Adeta usta birliğinden önce askerin yoğun eğitimden geçtiği acemi dönem benzeri eğitimlerle kulların onbir aya hazır hale getirilmesi manasına gelir.
Zekatların bu ayda verilmesi, fitre ve sadakaların çıkarılmasıyla gözetilen yardımlar sosyal dayanmışma adına kayda değer yardımlar olup ünsiyeti celp eden etkinlikler olarak çıkar karşımıza.
Bir ayın sonunda fabrika ayarlarına dönmüş hassas kişilikler oluşur bu mana ikliminde ...
On bir ay boyunca gözlerimiz hakikatin ne kadarını görecek? Kulaklar hakikatin ne kadarını işitecek? Yaptığımız işler hakikati ne kadar yansıtacak? Ve eylemlerimiz hakikatin neresinde olacak? Müslümanların bilenerek hassaslaştığını ancak bu saydığımız hakikatler karşısındaki tutum ve davranışlardan anlayabiliriz.
Müminin ferasetinden ancak o zaman korkulur.
İbadetler, duyarlı müslümanların doğuşunu sağlar.
Duyarlı müslüman Allah için sever Allah için buğz eder.
Duyarlı müslüman zalime karşı duruş sergileyerek mazlumdan yana olur.
Duyarlı müslüman haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytanlık olduğunu bilir.
Duyarlı müslüman hakkı haykırır, batılın karşısında durur.
Duyarlı müslüman komşusu açken tok yatmaktan ar duyar.
Duyarlı müslüman dünyanın öbür ucunda kardeşinin ayağına bir diken batsa dünyanın bu ucunda acısını duyar.
Duyarlı müslüman Gazze'yi düşünür.
Duyarlı müslüman Siyonizme lanet eder.
Duyarlı müslüman dost ve düşmanını iyi tanır.
Duyarlı müslüman fasıkın getirdiği haberi araştırmadan kabul etmez.
Duyarlı müslüman düşman oklarının hedefinde olana sahip çıkar.
Duyarlı müslüman iman kardeşliğini esas alır.
Duyarlı müslüman düşman malını boykot eder.
Duyarlı müslüman fitleliklere asla müsaade etmez.
Geçen Ramazan Bayramı 6 Şubat depreminin gölgesinde hüzünlerle kutlanırken bu yıl ki Ramazan Bayramımız İsrail'in Gazze katliamı altında geçmektedir.
Sevinçlerin yaşandığı anların ifadesi olan bayramlar, zalimlerin kararttığı bir dünyada hüzünlere çare olamıyor.
Umudum o ki, bilenen müslümanlar olarak zalime dur diyelim.
Yolunu hasretle beklediğimiz Ramazan'ın misafirliği sona ererken zamanın nasıl geçtiğini anlamayan ev sahibi olmak da var bu süreçte, her saniyesini bir saat gibi hissedecek derecede gafil ev sahibi olmak da var...Ne mutlu zamanın nasıl geçtiğini bilmeyene...
Ne mutlu bayramın sırrına erene...
Bayram;
Oruçtan kurtulduğumuzun sevinci değil; bilakis Ramazan ayını oruçla ihyadan doğan bir sevinçtir.
Haliyle;
Ne İslam mevsimlik bir din,
ne de imtihanımız bir ayla sınırlı...
Hayatımızın;
Tüm günleri Ramazan günleri,
Tüm geceleri Ramazan geceleri ve
Kur’an'la irtibatımız da Ramazan'daki gibi daim olsun…
Ömrümüz Ramazan,
Bayramımız kutlu olsun.
Mustafa Salim
11 Nisan 2024 Ankara