Yeni kurulmuş bir Cumhuriyet ve devletin yeniden inşası için bütün kurumlarda olduğu gibi eğitimde de ciddi dönüşüm ve toptan değişimlerin olması gerekiyordu. Nüfusunun büyük çoğunluğu köylerde olan Anadolu’da kesin ve kalıcı reformlar gerekliydi. Kentlerde yaşayanlar bir şekilde eğitim hayatını sürdürürken köylerde okul adına hiçbir şey yoktu. Eğitim cami merkezli yapılmaktaydı. Yapılan devrimler ise Anadolu’da yeni bir yaşam, daha doğrusu modern dünyaya uyum sağlama şeklinde olmuştu. Köylüler sadece sözde ‘memleketin efendileri’ olarak kalmamalıdır sloganıyla değil köylerde bir eğitim seferberliği başlamalıydı. Bunlar nüfusu 400’den az köylerde yaşayan, Türkiye nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan bir kitleydi. Bunlar Türkiye’nin en kapalı, en az değişmiş köy toplumlarıdır. Türk evriminin baş sorunu, bu bilinmeyen ve erişilmesi zor olan yarıdan fazlaya erişmektir. Köy sahibi olan toprak ağaları eğitime ve eğitmene karşıydılar. Köylerdeki gelişme ve değişim ise ancak eğitimle olurdu. Bu gelişim ve değişmede kendine özgü hiçbir ülkenin başaramadığı köy enstitüleri ile olacaktı. Köy enstitüleri yalnızca bir okul, her köye bir öğretmen yetiştirecek birer öğretmen okulu değillerdi. Eğitim ile toplum arasındaki karşılıklı ilişki konusunda, Türk düşünürlerinin çok iyi bildikleri ve çıkar yolu bulunmayan bir sorunun, hiçbir ülkede eşi görülmemiş bir şekilde çözümlenmesinin gerektirdiği yepyeni nitelikte bir eğitim sistemi idiler. 1940-1954 arası uygulanmış bir eğitim modeli. Köy enstitüleri ne batılı bir eğitim modeli ne herhangi bir düşünce sisteminin taklidi ne de herhangi bir partinin projesiydi. Türkiye’nin eğitim sorununun doğal ve zorunlu olarak vardığı uzun arayışlar ve deneyler sonunda kolektif çalışmalarla ortaya çıkarılmış bir eserdir. Hatta II. Mahmut döneminde başlayan denemeler ve deneyimlerden sonra bulunmuş olan en uygun çıkar yoldur. O dönemlerde belki sonrasında eğitim tarihinde girişilmiş deneylerin hiçbiri enstitülerin büyük zorlukların arasında ve kısa sürede gösterdikleri başarıları gösterememiştir. Köy enstitüleri on yıl gibi kısa zamanda eğitim, hukuk, yönetim, kültür ve düşünce yaşamı üzerinde ciddi ölçülerde etkilemişlerdir. Bu dönemde eğitimle ilgili bütün çabaların arkasında yatan gerçek ekonomiyi canlandırma ve ekonomik kurtuluşu sağlamaya yönelikti. Ara ara öğrencilerin gönderildiği Amerika’daki, o dönem komünist Rusya’daki eğitim sistemi Türkiye’de denenmek istenmiş ama bu ülkelerdeki eğitim sisteminin Türkiye koşulları ile hiçbir alakasının olmadığı görülmüştür. Köy enstitüleri fikrini ortaya atan o dönemin birinci sınıf eğitimcilerinden biri olan İsmail Hakkı Tonguç’tur. Tonguç’un düşünceleri şöyle özetlenebilir;1-Uygulanabilir bir eğitim politikası oluşturmaktaki zorluklar, 2-Gidilmek istenen yönün ve amaçların belirlenmesi,3-Toplumsal değişim kaldıracının yöntemlerinin belirlenmesi. Enstitü öğrencileri iş yaşamı içinde, iş aracılığı ile iş için eğitilir. Eğitimcinin diğer meslek gruplarından ayrımı eğitimin yalnızca ekonomik kurumlara hizmet etmesini değil, bunun yanı sıra siyasal, toplumsal ve kültürel gereksinimlere de hizmet etmesinin istenmesidir. O dönemdeki kent toplumu beklenen eğitim reformunu yürütemeyecek kadar ülkenin ekonomik yaşamıyla bağını yitirmiş durumdaydı. Köylerin eğitimi bir nevi kurtuluş gibi görülmekteydi. Köy toplumu, Türkiye’nin çağdaşlaşma yolundaki iradesinin deneneceği el sürülmemiş bir doğa kaynağıdır. Tonguç ‘İş ve Meslek Terbiyesi’ çözümlemesinde eğitimi beş- on yıllık bir okul işi olarak anlamaktan çıkarıp, yaşam boyunca süren bir iş olarak ele almakla mesleksel açıdan köylünün köylülüğü, doktorun doktorluğu, öğretmenin öğretmenliği rastlantıların elverişli ya da elverişsiz koşulların sonucu gerçekleşiyorsa, ulusal eğitim sisteminin görevi ,eğitim görecek olanı bunların hepsiyle ilişkiye sokmak olmalıdır. Köy enstitüleri ile köy ve kent arasındaki uçurumu doldurmak köy ve kent çocuklarının yaşam olanaklarındaki ayrımları ortadan kaldırmaktır. Köylerde tarımın, hayvancılığın, bölgeye göre balıkçılığın ve arıcılığın öğretilmesi, geliştirilmesi köylünün bilinçlendirilmesi için köy enstitüleri kaçınılmazdı. Buralardan mezun olacak öğretmenlerin bir zanaatı yada köylüye yararlı işler yaparak gelirlerini destekleyeceklerdir. Köylere gidecek öğretmenler maddi düşüncelerle motive edilmeden ziyade köylüye ve köylere katacakları değerlerle gönderileceklerdir. Türkiye’nin köy sorununu eğitim yoluyla çözümlemeyi düzenleyecek olan ister eğitmen ister bir başkası olsun, köy toplumunu her yönden temsil edecek kişilerden oluşacak ekiplerin çalışmasına gereksinim vardı.