MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

İNSAN OLMANIN BEDELİ

13 Mayıs 2020 Çarşamba 22:42

Japonlar, Fujiyama Dağına tapar. Kimi ateşe kimi güneşe taparken yılana tapanlar da yok değil. Budistlerin Buda heykeli karşısında eğilen nice profosorleri var. İdeolojisini putlaştıran nice bilge insan... Para karşısında kulluğun binbir çeşidini sergileyen günümüz insani.

En somut ve de en iğrenci ise ineklerin sidiğiyle alınan duş ve sadra şifa niyetiyle o necasetin içilmesi yok mu akıllara ziyan.

İnsanoğlu ne tuhaf bir şey. Hiçbir varlıkta olmayan akıl gibi bir nimetin sahibi olacaksın ama onu kullanmayarak ya da yanlış bir mecrada kullanarak kendini bir hayvan karşısında maskaralaştıracaksın.  Hem de ruhun esrarından habersiz, kalbi inkışaflardan mahrum bir şekilde.

Kaldı ki kainat emrine musahharken ve Rabbinin yer yüzündeki halifesiyken bu denaniyet anlaşılır gibi değil.

Bu nasıl bir tutulma; nasıl bir kilitlenme? Tıpkı o şahane ve paha biçilmez bilgisayar programlarını çalışamaz hale getiren bir virüs gibi.

Akıl tutulmasına mani bu illet öyle bir bela ki dünyada insanı rezil etmesi bir yana sonsuz hayatını da elinden alan bir engel adeta...

Kainatı yaratan Rabbimiz  bizlere emirler vaaz ederken zayıf ve güçlü yanlarımızı bildiği için yapımıza uygun ve kusursuz öyle ilkeler koymuş ki önümüze, beşeriyetin fevkinde ve insanca yaşamanın tüm inceliklerini  ihtiva ettiğini görürsün.

Hz. Adem (as) ile başlayan dünya serüvenimizde insanlığımızı koruyup insanca yaşamamızı murad ederek bizi hiçbir zaman peygambersiz bırakmamıştır. Gayemizin ne olduğunu her daim hatırlamamız adına uymamız gereken kuralları böylece hep canlı tutmuştur. Çünkü Rabbimiz raham ve rahimdir.

Bu emirlere uyanlar olduğu gibi yine uymayanlar da hep olagelmiştir. İnsanlar arasında başgösteren dünyadaki  mücadeleler de bu yüzden hiç bitmeyecektir.

Haliyle bu mücadele sahnesinde biri virüsün pençesinde debelenip insaniyetinden olurken bir diğeri virüs ve virüse bulaşmış insanlarla uğraşarak insaniyeti kurtarma derdine düşmüştür.

Virüslüler dünyayı mesken ederken diğerleri her iki dünyalarını kurtarmanın mücadelesine girmiştir.

Virüslüler ölümde yokluğu beklerken diğerleri için ölüm sonsuza açılan bir kapıya bürünmüştür.

Virüslüler hesap verecekleri bir sonun inkarında olduklarından başkasına hayat hakkı tanımazken diğerleri beklenen hesap gününde rahat hesap verebilmek için dünyayı, hak gözeterek kimsenin hakkına girmeden kardeşçe yaşamanın mücadelesini vermiştir.

Keşke hepimiz, "akletmez misiniz?" ilahi hükmün sırrına nail olabilseydik. Tefekkürü elden bırakmayarak istikametimizi koruyabilseydik.

Gerçi Kabil'in şahsında  hak tanımamazlık, istemezlik, kıskanma, kin, nefret gibi daha birçok şeytani özelliklerin insanda ilk defa yer bulmasıyla başlayan bozulmuşluk dalga dalga yayılarak günümüze kadar gelmiş ve bu şekilde kıyamete kadar da devam edecektir.

Bir bakıma kabul edilmiş duasıyla karşı karşıyayız; Hz. Adem (as) ile verdiği mücadelede cennetini yitirince şeytanın.  Ben-i Adem ile uğraşarak aynı akıbete onu da uğratmak için Rabbimizden kıyamete dek mühlet istememiş miydi?

Bu nedenle dikkatli olmamız gerekiyor hak batıl mücadelesinde Hak yolunda kalmak için. Virüslülerin müptela oldukları hayatın bir diğer adı da şirktir ki bu karanlıkta taşın üstünde dolaşan bir karıncayı farketmemek kadar sinsice olup öylece çeker insanı kendi kucağına.

Biz insan oğlu özelliğimiz gereği unutkan ve de dışa, yani zahirin etkisinde olduğumuzdan dünyanın baş döndürücü gelişmişliği karşısında yenik düşmemiz bu sebeple an meselesidir. Bundan kurtulmanın tek tılsımlı deyneği iman etmek ve imanı gereği yaşayarak ibadette bulunmak, tefekkür ve zikirden hali olmamaktır.

Ölmeden önce ölmek, zevklerin sonuna gelince "hiç"demeden, hiçliğin hakikatini görmektir, insan olamaklığın manası. Sanırım insan olmanin bedeli de bu hiçte yatmaktadır. Filizlenmeden önce tohumun hiçliği gibi.

İşte buna insan denir çünkü gerisi beşerdir. Beşer için önemli olan ise biyolojik ihtiyaçların giderilmesidir; doğar doğmaz büyümek, canlı kalmak için yeyip içmek, dışkılamak, çiftleşmek, koruyan bir barınak bularak dinlenmeye çekilmek... Tıpkı hayvan gibi.

Tüm farklılıklara rağmen dünya, aslında iki medeniyetin mücadelesine hasr edilmiş bir sahne olarak çıkıyor karşımıza. Biri beşerin temsilindeki medeniyet, diğeri de insaniyetin temsil ettiği medeniyet.

Beşer, küfrü temsil ederken insaniyet, imanı temsil etmektedir.

Politikalar, siyasetler, medya vs. gibi ne kadar değişik ifade biçimi varsa hassalarındaki renk farklılığının kaynağı hep bu iki temsiliyetten gelmiyor mu?

Sonuçta ya insan oluruz değer başımız arş-ı alaya, ya da beşer kalırız ineriz hayvan derekesine. Sonra esfel-i safilin oluruz da hayvanlık dahi bir mertebe olur hali pür melalimize.

Al sana özgürlük, al sana hürriyet. Maksat beşer olmaksa karışan yok; ama mesele insan olmaksa bir bedel gerek. O da alemlerin Rabbi'ne ram olmaktır. Çünkü insan olmanın tüm şifre ve antivirüsleri son mesajda; Allah kelamı Kur'an-ı Kerim'de.

Acaba bu koronavirüsü, virüslüler için bir antivirüs mü oldu? Sonucu hep beraber göreceğiz...

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Resul şahin
Güzel ve hikmetli bir yazı. Kurtuluş reçetesini gösteriyor