Filistin benim meselemdir, çünkü ben müslümanım. Kafir için İsrail nasıl bir batı meselesiyse, Filistin de müslümanlar için İslam aleminin ortak bir hak meselesidir. Bu, tarafını belirlemede her inanan insanın zorunlu olduğu imani bir duruştur. Onun için Ankara'dan kalkıp İstanbul'a seferber olduk.
Küfür, nasıl tek bir milletse, müslümanlar da tek bir ümmettir. Bugün Batı cephesinin İsrail'in adice ve hunharca tüm saldırılarına rağmen arlanmaksızın onlara kucak açarak sahip çıkması küfürde tek millet oluşlarının bir tezahürüdür. Biz müslümanlar da ümmet olmanın gereğini yerine getirmek zorundaydık ve bu zorunluluk, yediden yetmişe inananları genç-yaşlı, kadın-erkek, bebek-çocuk demeden yüreği yanan herkesi bugünkü İstanbul yapılan miting alanına akın akın mıknatıs gibi çekti. Alan, adeta mahşeri kalabalığın bir provasıydı. Oradaki bulunuş, insan olmanın dünyaya verildiği ders mahiyetindeki bir seslenişiydi. Çift akan ama sadece nur taşıyan oluktu bugün İstanbul'da devrede olan, İsrail kirini taşıyan oluğa karşı...
Programın icrasının öncesinde Ömer Karaoğlu'nun seslendirdiği Filistin ezgileri coşkulu bir duygu atmosferini oluştururken ilk konuşmacı olarak kürsüde kalabalığa hitapta bulunan Yusuf İslam oldu. Geçmiş yüzyıldaki durgunluğundan sonra şahlanan bir Türkiye'nin diriliş muştusunu ifade ile başladı hitabına...Bin yıllık dünya hakimiyetimizin geçmişini dile getirdi.
Devlet Bahçeli, Mustafa Destici ve Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz da vardı tarafını göstetenlerden. Filistin Büyükelçisi Faik Mustafa ve Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş vardı tarafımızad ve canibinde Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar boy gösteriyordu.
Mitingte, "Çocuklar uyurken susulur, ölürken değil" diye bir haykırışla tükürülüyordu Batının arlanmaz yüzüne.
Ey Kudüs, sabret, zafer bizim olacak. Ve güneş bir gün senin için doğacak. Sevdamızsın Kudüs. Sen bizimsin. Elbet güzel günler gelecek. Andolsun yüzün bir gün gülecek. Bunlar sıralandı haykırışlar olarak zalim dünyanın çirkin suratına.
İstanbul Barbaros Camii imamının Kur'an tilavetiyle başlayan program, Diyanet İşleri Başkanımızın aminleriyle devam etmiş ve devletin zirvesinden dünyanın merakla beklediği niyet ve fikrimizin duaya bürünmüş en içten, samimi ve yanan yürekleri serinletici; günün anlam ve önemini anlatan terennümler yayılmıştı miting alanına...
Kürsüye Cumhurbaşkanımızın teşrifleri, biz toplanan birmilyon yediyüzbin kişinin beklediği bir andı ve o anın mahşeri alanında biatımızı, Allahu Ekber diyerek tek ağız ve tek yürek halinde ifade ederek ölümüne arkasında olup destekliyeceğimizin taahüdünü veriyorduk; dünya buna şahid olsun istiyorduk. Neler yapabileceğimizin merakında olanlara vevabımız, yakın ve uzak geçmişimizde yaptıklarımızdan örneklerle yine Cumhurbaşkanımızın dünyayı titreten hitabında buluyorduk.
İlk kıblemiz Kudüs; Peygamber (sav) Efendimizin mirac yolculuğunun başladığı, "gözümün nuru" diye tavsifini bulan namazı ümmetine hediye olarak getirdiği, etrafı alemlerin Rabbince mübarek kılındığı, Hz. Musa (as)'a vadedilen ve bize miras olarak bırakılarak emanet edildiği, göz bebeği bir mekanımızdı. Hristiyan aleminin kirli emellerine bırakılmayacak kadar önemi haiz Ayasofya nasıl ki hak yoluna amade ile gerçek hüviyetine ulaştı, Mascid-i Aksa da Siyonizm'in alçakça tasallutundan kurtarılarak yine emin ellerde gerçek hüviyetine kavuşmalıydı. Bu sebeple Kudüs, Kızılelmamdı, kırmızı çizgimdi.
Uğruna nice Haçlı ordularını dize getirdiğimiz bir emanetimizdi Kudüs.
Kudüs, Hz. Ömer'in hediyesiydi biz ümmete. Selahattin Eyyubi'nin, fethettiği güne kadar gülmeyi kendisine yasaklatan aşkın adıydı Kudüs.
Uğruna çil çil altınları sererek satın alabileceğini zanneden Yahudi'nin alçak niyetine Abdülhamid Han hazretlerinin "Ben filistin'den bir karış dahi toprak satmam. Zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim ise oraları kanlarını dökerek kazanmış ve mahsuldar kılmıştır. Şehid kanlarıyla alınan vatan parçası, para ile satılmaz." sözlerini hatırlatan Cumhurbaşkanımızın bu nidası, Kudüs için geçmişte neler yaptığımızdan hareketle, sevdamızın nişanesi olan bu türkünün burada bitmeyeceğinin gökkubeye dalga dalga yayılan ilanıydı.
Bilmesini istiyordu ruhu kararan Batının; Sevdamız Kudüsün namahremine ilişilemeyeceğini.
Onların dünyayı sevmesinden çok daha fazla bizim ahirete düşkünlüğümüzü...
Kafirin, ölmemek için çırpınmasından daha ziyade bizim şehid olmaya can atışımızı...
O yüzden o meydanda hatırlatıyordu;
Çapulcunun 1453'ü zulüm addedişindeki alçaklığını.
Teröre geçit verilmeyeceğinin kararlılığını.
Libya'yı, Karabağ'ı...
Daha önce Suriye'yi...
Denizlerde nasıl şahlandığımızı...
'One munit' sözünün arkasında olduğumuzu ve Hamas'ın bir mücahid gurubu olduğunu.
Bir gece ansız gelebileceğimizi...
Başımıza bela olmuş PKK, FETÖ ve DEAŞ gibi daha birçok terör örgütüne İsrail'in nasıl para yağdırdığını...
Bize karşı düşmanlıklarında kimin elinin kimin cebinde olduklarını bildiğimizi...
İçimizdeki işbirlikçilerini...
Ve daha neler neleri...
Bugün Filistin'de yaşanan direnişte tarihte emsali görülmemiş bir nümayiş sergileniyorsa bu, İslam ve mazlumlar adına güçlü bir Türkiye'nin varlığının göstergesidir. O yüzden Batı, tüm gücüyle 14 ve 28 Mayıs seçimlerimizin seyrini kendi lehlerine çevirmek istedi ki bir yüzyılımız daha ablukaya alınsın; Batı'nın kuklası bir yönetim gelsin. O istedikleri yönetim gelmiş olsaydı eğer, bugün Arz-ı Mevud hedeflerine çoktan ulaşmış olacaklardı. Artık anlaşılsın 28 Mayıs'taki seçimin sıradan bir seçim olmadığı ve bir ölüm kalım mücadelesi olduğu...
28 Mayıs Seçimi'ne müdahale edenler bugün kalkmış Filistin Türk'ün meselesi değildir diyorlar... Bunlar, Batı'nın kuklası olmuş şeytanlaşmış insanlardır. Bunlar kocaman Devlet-i Aliyye-yi Osmaniye'yi aptalca bahanelerle tırtıklaya tırtıklaya ve sağını- solunu hatta altını-üstünü satarak Anadolu'ya sıkıştırmış, sonra bununla da yetinmeyip elini kolunu bağlayarak şahsiyetimizle oynamış insanlardır.
Hele hele Filistin Türk'ün meselesi değildir diyenlerden kendini Türk diye lanse eden öyle şahsiyetsizler de var ki deşelesen kimi Rum, kimi Ermeni kimi de bilmem nasıl alçak bir Yahudi çıkar.
Mitingte Cumhurbaşkanımız bu konudaki hassasiyetini ifade babından diyordu ki bunlar, doğuda Ermeni'yi, batıda Yunan'ı, kuzey ve güneyde Rumları kışkırtarak bizi sarmalamaya çalıştılar.
İçimizde olup bizden olmayanlar bizim dinimize nasıl sahip çıktığımızı, dindarlığımızı, inancımız uğruna ne savaşlar verip nice zaferler kazandığımızı çok iyi bildiklerinden yıllarca verdikleri uğraşılarla dinimize tan edip bizi dinden etmeye ve Müslümanlık kimliğimizi elimizden almaya çalıştılar; hala da uğraşıyorlar. Çünkü bu milletin diniyle oynamak bu milleti can suyundan mahrum bırakmak demektir.
Bir İngiliz komutan, bu milleti yenmenin tek çaresinin Kur'an'ı kastederek bu kitabı ellerinden almakla olur ancak demişti.
Kur'an'a tabi olan müslümandır. Bizim de dinimiz İslamdır. Filistin bu manada müslümanların davasıdır. Müslümanlık Türk'ün diniyse Türk'ün de davasıdır. Bugün Batı, Türk'ü durdurmak için Kur'an'a saldırıyorsa Türk'ün müslümanlığındandır.
Hem Filistin'de yaşanan bir insanlık dramıdır. Bırak Türk ve müslümanlığı, içinde zerre mikratınca insaniyet kalmış her kişi Filistin'de yaşanan bu canilik karşısında asla duyarsız kalamaz. Hatta bugün dünyanın dört bir yanında hükümetlerine rağmen tüm insanlık bu zulüm karşısında yek vücut olmuş tavır koymaktadır. Filistin Türk'ün meselesi değil demek zırvalamanın da ötesinde bir sorun olup insan olup olmamak meselesidir. Bu sözün sahipleri Sonuçta İsrail'in işlediği insanlık suçuna ortaktırlar.
Suçlu insana kim paye vermiş de biz de verelim.
Bu yüzden bizim, canilerle iş tutanlara asla tahammülümüz olmaz.
Mitingte öğreniyoruz ki Birleşmiş milletlere üye 120 ülke beş büyüğe rağmen bu durumu asla kabul edemeyeceklerini ifade etme adına oy kullanarak karşı çıkmışlardır.
Haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır bizim itikadımızca. Biz susmayı dahi ar kabul etmiş bir millet iken haksızlığı alenen savunan böyle insanımsı varlıklar bana nasıl yön verebilir?
Bugün, Dünyanın gözü önünde gözü dönmüş İsrail'in öldürdüğü binlerce masum canın yanıp kül olduğunu içi sızlamadan izleyen bir Batı ittifakı var karşımızda. İzlemenin de ötesinde İsrail'i bu şenaatleriyle haklı görmeleri, daha da beteri okyanuslar ötesinden gelip sahip çıkıp destek olmaları asla kabul edilemez.
Filistin Batı meselesi olacak da benim olmayacak, öyle mi... Bu edilecek laf mı Allah aşkına. Bu lafa kanan olur mu bilmem ama bu lafı edenlerin şeytana bile rahmet okutturduklarını çok iyi bilirim.
İşte bunlara karşı o meydanda imanı bütün, şahlanan bir ruh vardı.
Tüküresim geldi o an;
'Filistin Türk'ün meselesi değil' diyenlerin çirkin suratına.
Filistinliler toprak sattı diyenlerin alçakça iftiralarına.
İsrail'in yanında boy gösterenlere...
Devleti zamansız müdahaleye zorlayarak elimizi kolumuzu bağlamak isten FETÖ'cülere...
Erdoğan'ın tüm samimiyetine rağmen onu şov yapmakla itham eden ahmaklara...
Mazluma arka çıkan Erdoğan'a diktatör diyen, fakat zalimden yana tavır alarak kin kusan gözü dönmüş zalimlere...
Dünyanın öbür tarafından gelerek küçücük bir şehri kocaman bir donanma ile saranlara.
Onlara alçakça alkış tutan soysuzlara...
Zalimlerle mücadelenin birçok yolu vardır bir müslüman için:
Cephede karşısına çıkıp çarpışmak da bir mücadele, ona beddua etmek de.
Sosyal medyadan tutun da tüm iletişim araçlarında Siyonizm'e karşı hakkı haykırmak da bir mücadele, Filistin'e parasal yardımda bulunmak da.
Onların yalanlarını deşifre etmek de bir mücadele, onların mallarını boykot etmek de...
Boykot adına en basitinden içmesin hiçbir müslüman şu zıkkım olası kolaları. Bu hassasiyeti göstermeyen her bir müslüman bilsin ki İsrail mallarına ödenen her bir kuruş, bugün mazlum Filistinlinin başına bir misket bombası olarak inmektedir. Vatandaş olarak bu mesuliyetimizin farkında olmamız gerekiyor. Diğer taraftan Devletimizin devlet aklıyla hareket edeceğine inanıyor ve devletimize bu manada şüpheye mahal bırakmayacak derecede güveniyoruz. Bu dokunuşumuz bir gece, ama ansızın, belki hemen, hatta yarın kim bilir yarından da yakın olabilir; lakin olacak...
Çapulcular ve emrine amade oldukları alçaklar istemese de her an her şeye rağmen her şeye hazır bir Türkiye'nin var olduğunu bililiyoruz.
Bu miting milletle iktidar arasında bir güven tazelemesine sahne olurken aynı zamanda zihinlerde, cevabını arayan birçok soruya da açık ve net bir cevap oldu.
Biz böylece İstanbul Mitingi'de, Türkiye devleti ve halkı olarak zalime karşı mazlum Filistinlinin yanında olduğumuzu göstermiş olduk. Orada şartlar neyi gerektiriyorsa fiili müdahale de dahil olmak üzere üstüne düşen ne varsa ülke olarak hazır kıta beklediğimizin sözünü verdik.
Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Mustafa Salim
28 Ekim, İstanbul