Altı yıl sonra İstanbul’da bir patlama. Bu patlama, altı masum vatandaşın ölümü ve 81 civarındaki yaralılarla yine bu milletin sinesine bir ateş düşürdü.
İstanbul İstiklal Caddesi'nde 13 Kasım 2022 Pazar günü saat 16.20 sıralarında gerçekleşen bombalı saldırı hakkında Bakan Soylu’nun yaptığı açıklamada bombayı bırakan kişinin yakalandığını öğrenmiş ve "Eylemin talimatının Kobani'den geldiği, eylemi yapanın Afrin'den geçtiği konusunda değerlendirmemiz var" ifadesinde de olayın mahiyetine ilişkin ipuçlarını yakalamış oluyordu.
Sonuçta bu olayın oluş biçimi yine terörü gösteriyordu. Nitekim terör eylemleri hep kötü niyete dayalı olur ve karanlık mahfillerin güdümünde seyreder.
Devletimiz güçlü. Buna inancımız tamdır. Suçlular bulunup, bağlantılar tek tek ortaya konacak ve gerekli yaptırımlara gidilecekti.
Eskiden terör eylemleri yapılır ve hedefine ulaşırdı. Bugün artık o kadar da kolay değil.
Eskiden istihbarat zafiyetimizden dolayı olayların içinden çıkamaz, terör eylemlerini planlayanlar önceden hazırladıkları haber metinlerini yıldırım hızıyla servis ederdi. Bugün bunu yapamıyorlar artık.
Yalan-yanlış haberlerle zihinleri ifsata çalışanlar, “sosyal medya” kanunuyla dizginlenmiş durumdalar.
Terör eylemini;
Millî Savunma Bakanlığının, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinde 18 Nisan'da başlattığı ve hala devam eden Pençe-Kilit Operasyonu'da bugün kadar çok sayıda teröristi etkisiz hale gelmesinin akabinde,
Özbekistan'ın Semerkant şehrinde yapılan Türk Devletler Teşkilatı zirvesinden sonra,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, dönem başkanı Endonezya'nın ev sahipliğinde Bali'de “Birlikte Toparlanma-Daha Güçlü Toparlanma” temasıyla 15-16 Kasım’da düzenlenecek 17'nci G20 Liderler Zirvesi'ne katılmasından öncesine denk gelmesi elbette manidardı.
Özellikle de yakalanan teröristin Suriye uyruklu olması da üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husus olmuştur bizim için.
Terör eylemlerini;
Sahnelendiği ülkelerde birtakım fiziki, sosyal ve siyasi problemlere yol açarak toplumun huzurunu kaçırmak,
Ülke halkının hükümetine karşı olan güvenini sarsmak,
Ülke idaresine gözdağı vermek,
Muhalefeti cesaretlendirmek gibi gayeler için kullanıldığını biliyoruz.
Bu nedenle terör eylemleri, karanlık mahfiller için çok önemlidir. Çünkü terör eylemleri, legal yollarla ulaşılamayan hedeflere illegal yollarla ulaşmanın araçlarıdır. Bir nevi mafyacılıktır. Mafya özü itibariyle gizliliğin adı iken hareket tarzında ise korkuya dayalı sindirme politikası vardır. O yüzden yerin üstünde değil dünyaları, yeraltındadı.
Ülkemizin gelişmişlikte ulaştığı muazzam seviye ve uluslarası ilişkilerde hissedilen ağırlığının 21 yıllık Ak Parti iktidarı dönemine ait bir kazanımı olması hasebiyle Türkiye’nin, 21. Yüzyıla daha güçlü bir devlet olarak girmesi dünya gündemini fazlasıyla meşgul etmiş durumda.
Bugün geldiğimiz noktadan meselelere yaklaşacak olursak, batının karşısında o eski vesayetçi ve silik Türkiye yok artık. Batının nezleye yakalanışının ardından hapşıran Türkiye çok gerilerde kaldı.
Bir zamanlar S-400 hava savunma füzelerini alınca, NATO ülkesinin bu füzeleri karşı paktın ülkesinden almasının teamüllere aykırı olduğu gerekçesiyle içimizdeki işbirlikçileri üzerinden baskılanmak istendik. Biz, kendi menfaatimize uygun olanın peşindeydik. Öyle güçlü bir ülke haline gelmiştik ki kendi kararımızı kendimiz verir hale gelen ülke olmuştuk. Dünya beşten büyüktür diyorduk. İsrail’e one munite ile ayar veriyorduk. Velhasıl eski Türkiye yoktu karşılarında.
Alenen Türkiye’nin karşısına dikilmeyi göze alamayan batı ülkeleri, Türkiye’nin son yirmi yılda gösterdiği olağanüstü performansıyla tekrar o eski ihtişamlı günlerine dönüşüne elbet sessiz kalmayacaktır. Yıkılan bir Osmanlı Devleti’nin yeniden inşası anlamına gelen bu gücümüzün kırılması, emperyalistlerin en büyük amacı haline gelmiş, ancak bunu bizzat ordularını devreye sokarak yapamayacaklarını bildiklerinden, terör aparatları kullanılarak ilerlememizi engellenmeye çalışmışlardır. PKK’nın kuruluş amacı da buydu, FETÖ terör örgütünün içimize sızdırılmasının amacı da.
15 Temmuz’da hizaya getirdiğimiz FETÖ teröründen sonra yaptığımız birçok operasyonlarla PKK’yı hem yurt için de hem de yurt dışında temizlemeye başlamamız batının bizimle alakalı birçok sinsi ve art niyetli planını yerle bir etmişti.
Pandemi süreciyle başlatılan ekonomik sıkıntıların amacı da yine bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin çökertilmesiydi. Pahalılığın sebebi de buydu.
Doların yükselmesi ve petrol fiyatlarının aşırı derece yükseltilmesinin temelinde yine bu planlar yatmaktaydı.
Tüm ezici eylem ve politikaların amacı, “Yeni Dünya Düzeni”nde özellikle de İslam ülkelerinin yer almaması içindi.
Suriye’de kurulmak istenen bir Kürt devletinin İran’dan başlayıp Irak, Suriye ve Akdeniz’e kıyısı olacak şekilde güney sınırımız boyunca uzanacak şekilde kurulmasını engelleyen de biz yeni Türkiye idik; Akdeniz’de bizi hapsetmeye yönelik Libya planlarını engelleyen de yine biz idik. Kıbrıs’ın Rum tahakkümüne amade edilecek seçimlere müdahale eden de biz olduk, Karabağ’da kışkırtılan Ermeni’lere göz açtırmayan da biz oldu.
Petrolümüzü arayan da kendimizdik, doğalgaza boru döşeyen de.
Köprüleri yapan da bizdik, havaalanlarıyla ülke sathını süsleyen de bizdik.
Otomobilimizi yapan da bizdik, İMF’yi kovan da bizdik.
Havada, deniz ve karadaki hiçbir ilerleyişimiz durdurulamıyordı.
Ne hikmetse batının kışkırtmasıyla, içimizdeki işbirlikçi altılı kafa yapası habire topluma ekonomimizin zayıflığı yalanlarını pompalıyordı.
TÜSİAD devreye giriyor, halkın tüketim hizmetine sunulacak ne kadar sebze ve meyve varsa parası ödenerek dağ taş demeden her tarafa savurtup fiyatların artması görevine soyunuyordu.
Gücün mazlumun lehine ve hakların korunmasında kullanımı ne kadar yerinde bir durum olmuşsa, zalimin elinde de bir o kadar kötü olmuştur. Bu manada devlet mazlumun gücü iken, birtakım mafya hareketi ve terör de zalimin kullandığı güç olarak görülmüştü.
Bizim tüm karalama ve baskılara rağmen Rus-Ukrayna savaşındaki arabulucu tutumumuzla gösterdiğimiz güçlü devlet profilimiz, elbette batıyı rahatsız etmişti.
Bu arabulucu tutumuzla tahıl ve doğalgaz koridoru oluşturarak bütün dünyanın bize muhtaç hale gelmesi batıyı rahatsız etmişti.
Millî Savunma Bakanlığının, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinde 18 Nisan'da başlattığı Pençe-Kilit Operasyonu'da bugüne kadar çok sayıda teröristi etkisiz hale getirmesi batıyı rahatsız etmişti.
Bu içimizdeki batı aparatı terör, bir eylemde bulunuyor. Bu eylemin faydasının kime olduğuna bakılırsa eylemin amacı da kendisini göstermiş olacaktı.
ABD'nin ünlü gazetelerinden New York Times'ın patlama haberini, "Her yıl dünyanın dört bir yanından Türkiye'yi ziyaret eden on milyonlarca turistin çoğu, Pazar günkü bombalamanın gerçekleştiği bölgede vakit geçiriyor” şeklinde vermesi patlamanın amacını göstermesi bakımından dikkat çekiciydi.
Kim ne yaparsa yapsın hakkı haykıran, mazlumdan yana olan duruşumuzla yine sahnedeyiz. Yolumuza devam ediyoruz. Batıya boyun eğmediğimizin örneğini Türk Devletler Teşkilatı zirvesi ve sonrasında da tekrar gösterdi.
Özbekistan'ın Semerkant şehrinde yapılan Türk Devletler Teşkilatı zirvesinde alınan karar gereği Kuzey Kıbrıs'ın gözlemci ülke olarak kabul etmesiyle başlayan batı hazımsızlığına Erdoğan "Avrupa Birliği ne demiş, Avrupa Birliği nasıl bakıyor, bizi bunların hiçbirisi ilgilendirmez. Biz nasıl bakıyoruz? Bu önemlidir. Bizim bakış açımız belli. İşte bunu ne yaptık, orada ifade ettik, orada Türk Devletleri Teşkilatı'nın liderleriyle mutabık kaldık. Ama ondan önce de ne yaptık? Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda açıklamamızı yaptık. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığımız açıklama geleceğe bir ufuktur. Süreç devam ediyor. Temennim odur ki Kuzey Kıbrıslı kendine sahip çıksın." diyerek öncelikle kendi menfaatlerimize göre hareket edecek olacağımızın vurgusunu yaparak tepkisel bir cevap verişimizle mazlumdan yana olduğumuzu tekrar göstermiş oluyordu.
Zalimlerin mazlumun aleyhine sergiledikleri ellerindeki bu illegal gücün tarihte bazen devlet gücü olarak kullanıldığına da şahit olunmuştur. Firavun’un Mısır’ı, Nemrut’un ülkesi gibi… Mesela Ebu Cehil’in hüküm sürdüğü Mekke... Batının Roma ve Bizansı... Rusya ve Çin... Bugün ABD ve İsrail; ayrıca bunların emrindeki kukla liderlerin yönettiği bazı ulusal ülkeler.
Biz de hep mazlumdan yana kullanmışız devletin gücünü. Bir gün İbrahim olmuşuz Nemrut’a geçit vermeyen, bir gün Musa olmuşuz Firavun’un karşısında. Asr-ı saadet olduk son peygamberle; Emevi olduk, Abbasi olduk, Eyyubi olduk, Selçuklu olduk, Osmanlı olduk ama gücü hiçbir zaman zalim için kullanmadık. Mazlumun hamisi olduk; mazlumdan yana oldu.
Terörle bu misyonumuzu kimse engelleyemez.
Mustafa SALİM
14 Kasım 2022, ANKARA