Bizim gibi futbolla yatıp futbolla kalkmayanlar bu sporun ne haberlerini takip eder ne de merak ederler. Ta ki asayişi bozacak türden kirli ayak oyunları sergilenmesin...O durumda takip de başlar, merak da...
Sosyal medyada Ali Koç, Fener, Galatasaray, Suudi Arabistan, Ne mutlu Türküm diyene, Kabe, Arap, Atatürk mevzuu ortalığı toz dumana çevirince anladık yine birilerinin sisli havada iz peşinde olduğunu.
Lise ikide okuyan çocuğuma sordum önce, bakalım gençlere nasıl yansımış diye. Fen liseli zeki biridir kuzum. Demesin mi 'şu Suud'un bayrağımızla, istiklal marşımızla ne derdi var baba?' Havsalam durdu. Araştıran biridir kerata, çok okur ve iyi tahil eder meseleleri. Bu cavabı duyunca şok oldum. Görüyor musunuz algının olguları nasıl da etkilediğini. Algı kirliliğini giderici ev sohbetlerimiz olsa da bu maç sebebiyle bulaştırılmak istenen kirlilik yanı başımıza kadar gelivermiş meğer.
Bir kaşık suda fırtına koparmaya heveslilerin sazan balığı olup atlayışlarını bir tarafa bırakıp asıl derin meseleye odaklansak da meselenin zaten bu tür sazanlar yüzünden dallanıp budaklandığını daha önce Gezi olayında görünürde ağaç da olsa derin meselenin bu ağacın gölgesinde kaldığını bize milletin sağduyusu gösterdi.
Bu iki takımın Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde maç yapmak isteyişleri zaten başlı başına kuşkuları içeren bir yeltenme olduğu aşikarken sürecin daha bu ilk aşamasındaki hinliği iyi tahlil etmezsek, meselenin sıradan bir maç meselesi olduğu zannı ağır basar. Bu durumda taraftarların karşılıklı savurduğu futbolun kendisine has söz savaşları ortalığı toz dumana boğar ki toplumsal olaylarda kitlelerin bilinçsiz davranışı böylece hinliğin ilk ateşleme fitili haline gelir.
Organizeli olaylarda meselenin gerçek yönünden daha ziyade bunun piyasaya sürülmüş şekli önemlidir. Bu da kitleleri manipüle edecek tarzda önceden itina ile hazırlanmış birkaç sloganik cümleye bakar. Bu durumda hinliğin ikinci aşamasını görmüş oluruz.
Tartışmalar bir anda öyle alevlendi ki bir kesim Kabe'yi sanki Araplara has bir mabetmiş gibi gösterdi; hatta yakıp yıkılacağı lakırdıları bile konuşulmaya başlandı. Burada da klasik hinliğin devreye girdiğini görüyoruz. Bu klasik hinlikte saldırı Kabe'ye olsa da başına Arap ismi geçirildiği için 'ne o, derdin dinimle mi?' diyecek bir Müslümana da cevabı, 'yok benim Müslümanla bir derdim. Görüyorsun Arapların ne yaptığını' diyerek bir taşla iki kuş vurmanın hesabı çoktan yapılmış gibi görünüyor. Beş vakit namazlı hacı babamıza cami çıkışında 'kahrolsun şeriat' dedirtmek bu klasik hinliğin bir gereği. Yanisi şu ki ülkemde hiç kimse bu milletin dinine açıktan saldırmamıştır; saldırılar hep algılarla olmuştur.
Sonra Kabe'nin üstüne oturtulan bir Atatürk resminin sosyal medya paylaşımı. Hinliğin bu ayağında Kabe Arap'ın olunca bu manzara karşısında taraftarın Müslümanınca olası tepkilerin önüne geçileceğinin, diğer taraftan Kaşıkçı cinayetiyle zaten aramızın limoni olduğu bir Suat'la siyasi krizin düzelmeye yüz tuttuğu bir zaman diliminde tekrar bir kriz çıkarmak gibi ikili ilişkileri akamete uğratacak bir durumun iyi hesaplandığını düşünüyorum.
Son zamanda İsrail'in Gazze'de yaşattığı katliamlara karşı ülke olarak sessiz kalmayışımız, Devlet nezdinde bu zulmün dile getirilerek tüm dünyaya duyurulmasını düşündüğümüzde bu maçın iptal edişinin bu duruşumuzla ilintili olduğunu düşünmemek mümkün değildir.
Takvimler 2024'ün 1 Ocak'ını gösterdiği ilk günün sabah ezanıyla ülkenin dört bir yanından akın akın Ayasofya'da bir araya gelerek sabah namazını kılıp akabinde İsrail'in zulmünü telin edecek yüzbinlerce yüreği kan ağlayan Müslümanın bir araya gelecek olması, belli ki Siyonizmi ve uşaklarını haylice tedirgin etmişe benziyor. Böylece 2024 yılı, İsrail'in ne kadar zalim ve gaddar bir ırk olduğunun ilanı ve Yahudiliğin insanlık için ne kadar korkunç bir din, bir ırk bir düşünce olduğunun tarihi olacaktır.
2002'den beri Türkiye dünyanın gündeminde ve zalimlerin korkulu rüyası haline gelmiş bir ülke. Bu gücümüzün farkında olanların birçok ayak oyunlarına maruz kaldık. İçimize çöreklenmiş masonik yuvalara çomak soktukça rahatı kaçanların bu süreçte bu millete yaşattıklarını unutmak kabili mümkün değildir. Girişilen darbeler, başımıza musallat edilen terör örgütleri hep bu gelişmişliğimizin doğurduğu korkular yüzündendi.
Denize düşenin can havliyle yılana bile sarıldığı gerçeği, bu masonik yapılanmanın korkulu rüyası haline gelen başta Türkiye olmak üzere tüm Müslümanların uyanışının verdiği korku, bu karanlık çevrelerin futbol da olsa en masum yapıları dahi kirli emellerine alet etmekten bir adım geri durmayacaklarını göstermektedir.
Koç Ailesinin Yahudi kökenli olduğu iddiaları bir tarafa Osmanlı Devletimizin yıkılışında Yahudilerin nasıl rol oynadığını biliyoruz. Türklere 'Araplar bizi arkadan vurdu' algısıyla, Araplara 'Türkler Müslüman değil artık' algısının yine aynı masonik düşüncenin çirkin bir tuzağı olduğunu anladığımızda bir asrımızın gereksiz husumetlerle geçiverdiğini görmüştük. Öyle ki Osmanlı'dan koparılarak topraklarında oluşturulan Mısır, Filistin gibi daha birçok İslam ülkesinin başına getirilen batı yanlısı yöneticilerle bu husumetler alevlendi ve tüm müslümanlar birbirine düşman haline getirilerek dinimizden kaynaklı kardeşlik bağlarımız koparıldı. Ta ki Türkiye yüzyılı başlayıncaya kadar.
Milletimizin sağduyusu bu oyunu da bozacaktır.
Gezi olayında 'meselenin ağaç meselesi olmadığını' nasıl ki geziyi tertip edenler de sağduyulu milletimiz de kendi penceresinden bakıp gerçekleri gördüyse bunun da sıradan bir maç teşebbüsü olmadığını yine iki kesim görecektir.
Milletimizin sağduyusu bir kere maçın Arabistan'da oluşuna işkillendi.
Milletimiz;
Maç esnasında İstiklal Marşının okunuşuyla Türk bayrağının çekilmesine kimsenin karşı çıkmadığını; bunların sadece algı malzemesi olduğunu,
Bu tür maçların yetkililerin karşılıklı imzaladıkları protokollerle yapıldığını,
Protokolde olmamasına rağmen, Ali Koç'un son anda 'Yurtta sulh, cihanda sulh' pankartının asılacağını, oyuncuların Atatürk tişörtü giyeceklerini' ifade ettiğini, ikili görüşmelerden sonra bunun da kabul edildiğini,
Daha sonra da Galatasaray tarafından protokolde olmamasına rağmen 'Ne mutlu Türküm diyene' pankartının asılmak istendiğini biliyor.
Son talebin yerine getirilmeyişini bahane ederek maçı ertelemenin altında iyi niyet aramak hangi akla sığar?
Sosyal medyada özellikle de Ali Koç'un bu Atatürkçülük yönüne yapılan vurgulamalarla yaptıkları paylaşımlardan adamın bu konuda o kadar da samimi olmadığını göstermektedir.
Selahattin Demirtaş'la çekilen resimlerde Atatürkçülüğünü göremedik.
PKK'ya verdiği destekte de göremedik.
Sair maçlarda bu konuda böyle hassas davrandığını göremedik.
Vatandaş soruyor;
Bu güne kadar hangi takım Avrupa'da Atatürk formasıyla çıktı?
İki takım 100. yılda şampiyon oldu. Biri lig biri de kupa şampiyonu. İkisi de şampiyonluk kupalarında neden Atatürk tişörtü veya forması giymediler?
Ali Koç'un KOÇ'u bu yıl Cumhuriyet Bayramını kutlarken KOÇ Hokdink adına astığı pankartta neden Türkiye Bayrağıyla Atatürk resmine yer vermedi?
Ey Koçum Ali, bu kadar samimi isen neden Arabistan'la ticaretini durdurup Kemalistliğini göstermezsin?
Sudi Arabistan'da maç oynama fikri kime ait? Ali Koç'a. Suudi Arabistan'a koşarak giden kim? Ali KOÇ. Maça başlamayan, yeni isteklerle gelen kim? Ali KOÇ. Kaosu çıkaran kim? Ali KOÇ. Bu işte bir bit yeniği yok mu?
Yine 15 Temmuz sloganıyla geldiler. "Yurtta sulh, cihanda sulh." Ne alakası var futbol maçında?
Burnumuza pis kokular geliyor. Bu Ali KOÇ denilen adam kimin adamı? Kime çalışır? Amacı nedir?
Sırrı Sakık hakaret ederken, her evden HDPKK'ya o verilerken neredeydiniz?
FETÖ'cü Emre "Bu maç oynanırsa o tribünleri kimse susturamaz artık. Gezi loading..." diye kıs kıs gülüyorsa sen meseleyi hala futbol mu zannedersin?
Ali Koç'un hükümetin icraatlarından rahatsız olduğunu biliyoruz tıpkı masonik locaların rahatsızlanması gibi.
Daha önce de 6 Şubat depreminden sonra Hükümetin aleyhine nasıl batılı bir ağızla taraftarı organize ettiğini de unutmuş değiliz.
Ali KOÇ üzüm yemenin derdinde değil, niyeti bağcıyı dövmek. Biz de bağcımıza sahip çıkıyoruz.
Ali KOÇ gibilerine futbolun duayeni Ahmet ÇAKAR’a kulak vermesini istiyoruz.
“ Şimdi beyler benden daha Atatürkçünüz yok. Ancak bir de gerçekler var futbolun kuralları var. Maçlarda giyinilecek formalarla alakalı FIFA'nın kuralları net. En az 15 gün önceden hangi takımın ne giyeceği bildirilmek zorunda. Maçta ne giyinilip ne giyinilmeyeceğine Suud-i Arabistan değil FIFA karar veriyor. Son gün "ben bunu değil şunu giyineceğim" diyemezsin FIFA bunu kabul etmez."
Kurallar bu kadar açıkken olayı başka tarafa çekmenin bize değil düşmanın ekmeğine yağ süreceği bellidir.
Kaldı ki Suud devlet başkanı da bu konu hakkında iki ülke arasındaki ilişkilerin önemine vurgu yaparak gereken açıklamada bulunmuştur.
"Elbette. Bugün Türkiye hükümetiyle Suudi Arabistan'ın arasındaki işbirliği imtiyazlıdır. Ve biliyoruz ki birçok kişi bu elim olayları istismar etmeye çalışıyorlar ki Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye arasında bir sürtüşme yaratmak içindir. Lakin bu platformdan onlara bir mesajım var: Salman bin Abdülaziz diye bir kral olduğu sürece bunu yapamayacaklar. Ve Suudi Arabistan'da Muhammed bin Salman diye bir Veliaht Prensi olduğu müddetçe yapamazlar. Türkiye'de de Recep Tayip Erdoğan diye bir Cumhurbaşkanı olduğu sürece yapamazlar."
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak gereken hassasiyet gösterilerek meselenin iç yüzü aydınlatılmış olup vatandaşımız konu hakkında bilgilendirilmiştir.
Milletin huzurunu bozmak bir ihanet teşebbüsüdür. Ali KOÇ gibiler, yıllardır ülkemizin kalkınmasının önündeki en büyük engel olmuşlardır. Türkiye artık eski Türkiye değildir. Devletimizin gerekenleri yerine getireceğine güvenimiz tamdır. Burası bir muz cumhuriyeti değil.
Türkiye'mizde koçlar kurbanlık için piyasaya sürülür. Belli ki birileri bu koçları gözden çıkarmış. Yoksa ne diye allanıp, pullanıp beğeniye sunulsun.
Mustafa Salim
31 Aralık 2023, Ankara