Türkiye'deki muhalefeti desteklemenin kendileri açısından önemine binaen ABD'nin aylar öncesi yaptığı açıklamayı pek de hafife almamak lazım. Buna hem devlet düzeyinde hem de halk nezdinde dikkat etmek gerekir. Her iki düzeyde de yapılacak bir hata 15 Temmuz misali ya yukardan irademize inecek bir ateş ya da halkın birlik ve beraberliğini bozacak oluşumların yeniden sahne alması mabasına gelecek ki bu da yine istikbalimizin bir asırlık ipotek altına alınması demek olacaktır. Türkiye karşıtı cephenin zıvanadan çıkmışçasına, bütün kin ve nefretiyle sergilediği tutum ve davranışları, akıl almaz derecede bir aymazlıkla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bu cephe, dış bedbahlarla içimizdeki uzantıların birlikte oluşturduğu bir cephe olup, dirilişimize mani olamadıkları için ilerleyişimizi hazmedemeyen çok korkunç bir topluluktur. Öyle bir cephe ki hedefine varmak için akla gelebilecek tüm şenaati yapmaktan bir adım dahi geri durmayacakları gibi kendilerinde arlanma, utanma ve sıkılma adına ne kadar erdemli ruh hali varsa hiçbirine aldırış edemeyecekleri, izledikleri yöntem ve verdikleri demeçlerinden açıkça anlaşılmaktadır. ABD'nin bizdeki muhalefetin desteklenmesi gerektiği yollu açıklamasından sonra bugüne kadar geçen zaman diliminde ülkemizde yaşadıklarımızı düşünecek olursak, bunun öylesine söylenmiş, sürçü lisan kabilinde bir söz olmadığı görülecektir. Çünkü bu süreçte Türkiye'nin menfaatine yönelik hükumetin tüm icraatları tiye alındı, yapılan algı operasyonlarıyla başarılarımız göz ardı edilmeye çalışılarak halkın indideki itibarı sarsılmaya çalışıldı. Daha da ötesi, halkın birlik ve beraberliği vesayetçi anlayışa ters düştüğü için ağbabalarının uykusu kaçıverdı. Anadolu'ya hapsedilmek istenen bir milletin, ayaklarına takılan tüm zincirlerden tek tek kurtulması, elbette Batı için kabul edilir bir durum olamazdı. Batılı ablukasını kaldırdığımızın simgesini teşkil eden Ayasofya'ın kapılarına takılan kilidin açılması dini ve kültürel yapımıza takılan zincirin kırılan büyük halkası olmalıydı ki Kudüs üzerinden yapılan baskılarla sanki bu başarımız gölgelenmek istendi ve akabinde de dilden dile dolaşan fakat muhalif cephenin uykularını kaçıran Türkiye'nin gücüne bir ayar verilmeye çalışıldı. Nasrettin Hoca'nın göle çaldığı yoğurt mayası gibi ya tutarsa mukabili hayallerle Türkiye'nin tutumu test edildi. O günlerde ülkemizin hükumet ve halkıyla üzerine düşeni, en doğru ve mantıklı bir biçimde yaparak devletimizin gücünü hissettirir şekilde bir tavır sergilemesi hem içimizdeki vesayetçi ruhun hem de bunlara destek veren harici üst aklın planlarını yine bozmuştu. Akıl tutulması olsa gerek ki düne kadar FETÖ ve PKK gibi terör örgütleri üzerinden gücümüze kasteden bu cephe, bu sefer hilelerine bir mafya babasını sokmuş oluyordu. Utanmıyorlar; o sebeple iyi yada kötü olanın bir manası kalmıyor bu tür insanların dünyasında. Meşru olanın ne işi olur gayrı meşru olanla! Muhalefet, mafya babasından medet umar hale gelmiş. Heyhat!.. Mafya usulüyle yapılan muhalefetin kuracağı hükumet bir mafya devletinin yolunu açmaz mı? Böyle şey olur demeyin. Bugünkü İsrail devletinin kuruluşu böyle bir zihniyetin mahsulü değil mi? Erken seçim teranesi de yine bu gelişmişliğimizin rahatsız edici seviyesinden kaynaklanıyor. Bu konuda muhalefetin tepesinden avazın çıkıldığı kadar yükselen seslerin bir suflenin eseri olduğunu biz gayet iyi biliyoruz. Bu bizdeki muhalefetin, anasından yavrusuna kimleri varsa, varlıkları düşmandan beter. Bunlar varsa aramızda, düşmana ne gerek var. Düşmana karşı direnişte bir millet, birlik ve beraberlik ruhuyla girdiği tüm mücadeleleri kazanır. Önemli olan birlik ve beraberliği sağlanmasıdır. Bizdeki muhalefetin tehlikesi buradan kaynaklanıyor. Çünkü tek bayrak altında tek millet, tek vatan ve tek devlet olmamızın önündeki en büyük engel yine bunlar. Asrın Projesi diye nitelendirdiğimiz Kanal İstanbul’a karşı çıkan yine bunlar. Bu Devleti yıkmalıyız diyen Ahmet Şık denen, ihaneti kendinden olma, güya millet vekili olan birine göz yuman, hatta sahip çıkan yine bunlar. PKK terör örgütünün siyasi uzantısı oluşu ve inkar edilemez derecedeki gerçekliği, 830 sayfalık iddianamede tüm delilleriyle dile getirildiği kapatılma davasında, HDP’ye sahip çıkan yine bunlar. Görüldüğü üzere düşmanın top ve tüfekle yapamadığını bunlar nifak çıkararak yapıyor. Çünkü milletin algılarıyla oynuyorlar. Bu yüzden çok tehlikeliler. Milletin dertleriyle dertlenmeyen ama başkasının derdiyle yanıp tutuştukları için çok tehlikeliler. Ruh ve zihniyet bağlamında bizden olmayan, lehimize siyaset yapmayan, bu manada yapıcı politika üretemeyen bu muhalif kafa yapısı, düne kadar kapalı kapılar ardından desteklenirken bugün alenen desteklenip himaye ediliyor. Hal böyleyken, 14 Haziran Pazartesi güne Brüksel’de gerçekleşecek "2021 NATO Liderler Zirvesi"nde Türkiye’nin elini kolunu bağlamaya yönelik muhalefetin aleyhimize oluşturmaya çalıştığı atmosferi biz, öngörüsü kuvvetli devlet aklımızla Kanal Istanbul’dan dem vurup HDP’e kapatma davası açmakla mesajlarımızı çoktan verdik. Olayları doğru okuyup doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Yoksa yalancıların sönen mumlarını, kendi elimizle yine biz yakmış olacağız.