Hoca camide vaaz verir. Vaazın konusu ise cennete girdiğinde erkek müminin nasıl karşılanacağı hususuyla alakalıdır. Birçok başlıktan oluşan konuşması sonunda huriler mevzuuna gelir. Hoca, bir hadisi şeriften hareketle cennete girinceye kadarki durumu ve sonrasını anlatır.
Ey cemaat! diye hitap eder ve başlar anlatmaya:
Malumu olduğu üzere mahşerdeki hesap işi biten her mümin, nihayetinde cennete girer ve muhteşem güzellikleri temaşa etmeye başlar.
Cenneti hayran hayran gezen adam yürüyüşü esnasında birbirinden güzel huriler görür ve ‘Allah’ım bu huriler benim mi yoksa’ diyerek sevinir. Bunun üzerine bir melek: ‘Hayır, bunlar senin değil, seninkiler daha ilerde’ diye seslenir. Mutluluktan dört köşe olan adam, daha güzel huriler görmek ümidiyle yürümeye devam eder. Karşısına başka huriler çıkınca nutku kesilir ve ‘Aman Allah’ım, yoksa benim olan huriler bunlar mı ve bunlarla mı evleneceğim’ diyerek hayallere dalar. Meleğin yine önceki gibi ‘Hayır, onlar da senin değil; seninkiler daha ileride, şu köşkte.’ dediğini işitir.
Mutlu ve neşeli oluşu her halinden belli adam köşke doğru yürür. Köşke vardığında, kapısını açar, içeri girer ve huri olarak tahtta oturanın dünyadaki hanımı olduğunu görür.
Hoca, anlattığı hikâyeyi burada bitirir. Ancak o esnada caminin en arkalarında, vaazı can kulağıyla dinleyen biri ayağa kalkar, dehşetler içerisinde, titrek ve hüzünlü bir sesle, ‘Gözünü yiyeyim hocam, ne olur, bu hadisin mevzu bir hadis olduğunu söyle.’ der.
Saadet Partisi’nin Genel Başkanının Ankara’daki merkez binasının önünde 4 Mart 2023 tarihinde Millet İttifakının ortak Cumhurbaşkanı adayını açıklarken olup bitenleri gören biz arkadaki cemaat soruyoruz;
Bu gördüklerimiz bir rüya mı yoksa bir filmin fragmanı mı?
Kamera şakası mı yoksa montajlanmış görüntüler mi?
Peki medyanın her zamanki gibi bir algı operasyonu değilse nedir bunlar?
Keşke ‘Bu bir oyundu, şimdilik solu gösterdik, sağ yumruğu indirecek vakit de henüz gelmedi.’ deyiverecek aslan yürekli, kahraman bir mücahid çıkıverse biz de sabırla bekleyiversek; umut işte…
Umudumuz gerçekleşir mi bilmem ama bu ne bir rüya, ne bir film fragmanı, ne bir kamera şakası ne de montajlanan birer görüntüdür. Algı ama yanlışı doğru gösteren bir algı olduğu her halinden belli. Çünkü ayan beyan kirli bir senaryonun sahnelenen oyunundan başka bir şey olmadığı besbelli.
Cumhurbaşkanlığı adaylığına uygun görünen zat, daha kameraların karşısına henüz çıkmışken İstanbul Sözleşmesi’ni göreve gelir gelmez tekrar imzalayacaklarını söylerken bile bu, niyet ve maksadının ne olduğunu göstermiyor mu?
Hani Saadetli kardeşlerimiz İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği dönemlerde hükümete etmedikleri laf bırakmamışlardı. Bu sözleşmeden hareketle ne fıkhi fetvalar vermişlerdi de Müslümanları aydınlatmaya çalışmışlardı. Ailenin çöküşünden, fuhşun yaygın hale getirilişinden tutun da faizin haramlığından dem vururarak mevcut hükümetin aleyhine az mı konuşmuşlardı?
Ne oldu şimdi? Dinin önündeki engelleri dinden bihaber olanlarla mı kaldıracaksınız?
Saadetli kardeşim!
Merhum Erbakan'ın "Eğer Ayasofya'da gümbür gümbür ezanlar okunuyor, Hakk'ın sesi bütün dünyaya ilan ediliyorsa, o zaman da biliniz ki; Türkiye'de Milli Görüşçüler hâkimdir, inananlar hâkimdir" sözü bile kimden yana olacağımızı gösterirken bugün beraber yol aldıklarınız, geldiklerinde Ayasofya'yı tekrar müzeye çevireceklerini haykırıyorsa bu, hangi davanın peşine takıldığınızı göstermiyor mu?
Bir zamanlar Merhum için, “Mücahid Erbakan” diye yeri göğü inleterek çıkardığınız nidaları bugün, İstanbul Sözleşmesi'ni tekrar kabul edeceğini söyleyenler için kullanıyorsanız bu, bir şeylerin ters gittiğini göstermez mi?
“Bir gün gelecek başörtüsüne selam durulacak” diyen bir liderin davası adına mücahitlik naralarıyla “Türkiye laiktir laik kalacak” çığlıklarının birbirine karıştığı coşkulu bir ortamda bira kapağı gölgesinde elindeki cep telefonuyla selfi çekerek o günü ebedileştirmeye çalışan başörtülü kızımızın verdiği pozlar, hangi davanın şuur ifadesidir?
İmam Hatipleri arka bahçesi görecek kadar kendine yakın gören bir liderin, imam hatiplere garezi olanlarla iş tutar hale gelen yol arkadaşları vefayı İstanbul’da bir semtin adı mı zannediyorlar?
Yapmayın Allah aşkına…
Ayasofya’yı açan kim?
Taksim’e camii yapan kim?
Başörtüsüne yol veren kim?
İmam hatiplerin önünü açan kim?
İmam Hatipli Başkomutan Recep Tayip Erdoğan değil mi?
Merhumun bizi yıllarca uyararak tehlikesini anlattığı Siyonizm’e “One munit” diyen de Erdoğan.
Dünya beşten büyüktür diyerek zalime karşı çıkan da Erdoğan.
Merhumun “Bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir.” sözünü yerde bırakmayarak Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe Kaplan operasyonlarıyla batının Suriye’deki oyununu bertaraf ederek boşa çıkaran da Erdoğan…
Karabağ’da kardeşinin imdadına koşan da Erdoğan.
Libya’yı çakalların saldırısından kurtaran da Erdoğan…
Merhumun “Ağır Sanayi” hamlelerini hayata geçiren de Erdoğan…
Saadetli kardeşim!
'Söyle dostunu kim olduğunu söyleyeyim' diye çok meşhur bir atasözümüz var. Bir de 'körle yatan şaşı kalkar' deriz. Hele bir de 'kılavuzu karga olanın' derken başlayan bir deyimimiz de var ki sormayın gitsin; iyi bilirsiniz manasını.
Ne diyeyim daha?!
Rahmetli Erbakan'a çektirdiklerinin, alnından boncuk boncuk akan terlerin hiç mi kıymeti harbiyesi yok?
Yattığı hapisler, kapatılan partileri, işittiği küfürler, alaya alınmalar, sofrasında içilen rakılarla incitilen şahsiyeti vs. gibi rencide edici muameleye maruz kalışı hep davası uğruna değil miydi?
Davasına kin kusanların kutsadığı 28 Şubat'ı bile bu yıl anmaz oldu, devrisaadetten mülhemle ismi konulan Saadet Partisi…
Saadetli kardeşim!
Bir masa hikâyesi almış başını gidiyor. Kim devirdi, kim kaldırdı; niye devirdiler, niye kaldırdılar. Belli ki masadakiler iradesiyle hareket etmiyor. Üst bir irade bunları güzel güzel idare ediyor vesselam...
Abdulhamid Han hazretlerini devirenlerin maksadı neyse, bu masadakilerin de derdi o. Hadi diyelim dünya ehli anlamaz bunu, bu girift meseleleri; peki sizin gibi bir mümine yakışır mı eğri ile doğruyu ayırt etmemesi?
Mümin ferasetli olur. Peki ferasetine ne oldu?
Mümin, fasıkların getirdiği her habere inanmaz. Yoksa fasıklığın manası mı değişti kitabınızda?
Araştırmak, incelemek sonra da hükme bağlamak Müslüman işi değil miydi? Ne oldu aklınıza da şuurunuz dumura uğradı?
Mümin, yılan deliğine iki defa parmak sokmazken mağaradakilerle ne işiniz var?
Mümin, irfan sahibiydi. İrfanınıza ne oldu? Arifler tarif mi arar oldu arifsizlerden?
Bugün batı, tüm hatlarıyla Cumhurbaşkanlığı seçimimize odaklanmışsa bunun sıradan bir seçim olmadığını neden anlamıyorsunuz?
Dışarıdan dayatılan güç ne menem şey ki bir gün geliyor Atatürk'ün portresiyle Apo'nun portresini yana yana getiriyor.
Bir gün geliyor milliyetçisiyle komünisti birbirine sardırıp yekvücut haline getiriyor.
Bu gün de gelmiş kafayı çekenlerle başörtülüyü aynı karede aynı istikamette buluşturuyor.
Böylece birbirine taban tabana zıtların bir araya geldiği bu hengamede yaptıklarınla merhum Erbakan’nın “Küfür tek millettir” diye haykırdığı hakikatin dışına çıkarak o tekin bir parçası olmuyor musun?
Unutma ki imansızlık, gece karanlığında siyah taş üstünde yürüyen siyah karınca kadar sinsi ve görünmezlikler içinde sızıyorsa bu durumda sizi çok büyük bir tehlikeler bekliyor demektir.
Saadetli kardeşim!
Bu diyarlarda düne kadar Müslüman halka çektirmediğini bırakmayıp bugün hakkınızı helal edin diyerek iç yüzünü örtenlerin depremle düşen maskelerinden gördüğümüz, dinden, selalardan, Allahu Ekber demekten, imamlardan, İslami derneklerin uzattığı yardım elinden, sünneti seniyemiz olan sakaldan rahatsız olan kimselerle girdiğiniz bu işbirliğinin dünyada hüsranınız, ahirette cezanız olacağından korkmuyor musunuz?
Hak ve batıl mücadelesinde kemmiyet değil, keyfiyet önem arz eder. Nice az toplulukların nice çok toplulukları yendiği vakidir ve tarihi gerçeklerdendir. Zafer inananların olacaktır. Allah inananlarla beraberdir.
15 Temmuz’un rövanşını 14 Mayıs’ta almaya kalkışıldığını bu millet biliyor ve görüyor. Canları pahasına da olsa bu millet, oynanan oyuna gelmeyecek ve kurulan tuzağa düşmeyecektir.
Onların bir planı varsa Rabbimizin de bir planı vardır.
Saadetli kardeşim!
Merhum Necmettin Erbakan'ın;
'Biz inandığımız davaya koşarak gideriz.
Koşarak gidemezsek yürüyerek gideriz.
Yürüyerek gidemezsek sürünerek gideriz ama davamızdan asla vazgeçmeyiz.' şeklinde formüle ettiği prensiplere sahip çıkalım.
Dostça tavsiyem;
Yol yakınken dön evine…
Mustafa SALİM
10 Mart 2023, Ankara