MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

NASIL İDARE EDİLMEYİ İSTİYORUZ VE KİMİNLE? ADALETLE VE REİS’LE

13 Mayıs 2023 Cumartesi 17:43

“Siz nasıl olursanız sizin idarecileriniz de öyle olur. (Siz) nasılsanız öyle idare edilirsiniz” hadisi şerifi bizlere bir yol haritası sunmakta. Bizi yönetecek idarecinin bize benziyor olacak olması bir yerde sorumluluğu da omuzlarımıza yüklemektedir.

İdare edilme, siyasi bir olgudur. Yönetimin olmazsa olmazlarından olan halkanın nihai olanıdır. Devlet olmanın en bariz vasfıdır.

Dinimizde bu, daha bir önem arz eder. Bizde, seküler anlayıştan farklı olarak sadece şu yaşadığımız dünyanın idaresiyle sınırlı değil yönetip yönetilmek. Sonsuz âlemin nasıllığını da belirleyen bir konu olması hasebiyle mesuliyeti de o nispette büyüktür.

Hak yoluna dahil olup teslim olmak imanla başlar. Bu ilk sebepten sonra sorumluluklar yüklenir omuzlara. Fert planında bir takım vecibeler ifa edilse de devlet eliyle yerine getirilmesi gereken hususların işlevsiz kalması inanan insanların hayatı idame düzenlerinde emrolunan birçok hükmün yerine getirilmemesi manasına gelir. Toplumsal hayata taalluk eden emir ve nehiylerin yerine getirilmesi, bir otoriteyi gerekli kılar. Devlet gücünün lüzumunu gerektirir.

Risaletin Mekke ve Medine döneminin birbirinden farklı oluşun esprisini bu anlayışımız oluşturmaktadır.

On üç yıllık Mekke Dönemi ferdi planda hazırlanma dönemi iken, siyasallaşma serüveninin başlangıç mekanı Medine’dir. Medine Dönemiyle devlet olma hüviyeti kazanılmış ve devlet eliyle ifası gereken emirler bu şekilde yerine getirilmiştir.

İslam’dan önce Mekke, müşrik düzenin diyarı iken Medine ,Yahudilerin hüküm sürdüğü bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Mekke’de müşrikler ağırlıkta ve idare bu ağırlığın bir şekillenmesinin sonucu. Medine de Yahudi ağırlığının merkezde olduğu bir idare biçimi. O yıllarda her iki şehir de nasılsanız öyle idare edilirsiniz sırrının mücessem birer heykeli.

Osmanlı’dan sonra düçar kalınan yaşayışta ferdî hayatın fevkinde olan emr-i ilahinin rafa kaldırılmasına yol açan sayısal yetersizliğimizden kaynaklı keyfiyetimiz sebebiyle bu diyarlarda uzun süre idare edilişimiz maalesef çoğunluğu teşkil eden zümrenin haiz olduğu vasıflar doğrultusunda devam etti. Haliyle devletin iradesini gerekli kılan emir ve yasaklar uygulanmaz oldu, belli bir yerden sonra da halkımız ferdi planda yerine getirecek emir ve yasaklarda da birtakım zorluklarla karşılaşır oldu.

Mesela, Cuma namazı kılınacak, çalışma biçimine getirilen düzenleme o saatlerde devlet vazifesini zorunlu kıldığı için fert planı dahilinde olsa da bu haftalık ibadet, bu zorunluluğa takılıyordu ve ifası gerçekleşmiyordu.

Yine getirilen başka bir düzenleme ile inancı gereği örtünmesi gereken bir kadın kamusal alan bahanesi ile bu hakkından mahrum kalıyordu. Hatta işler öyle bir derekeye indirildi ki eğitim süresince hiçbir kız öğrenci örtünemez hale geliyordu.

Devlet vazifesi deruhte edilirken mesai saatleri içinde vakit namazlar daha sorun haline gelebilmekteydi.

Hele hele bu ülkede ezanların yirmi yıl süreyle asli okunuşundan mahrum bırakılması gibi daha nice nahoş olayların yaşandığı bir zaman diliminde gerçekleşen istenmedik olayların sayısal çoğunluğun hüviyeti gereği şekillendiğini göz önüne aldığımızda, bu diyarlarda inancımıza uygun şekilde yaşamanın yolunun bu manada kendimizi yenileyip bu doğrultuda iyilikte yarışmayı hedef edinen insanların çok olmasına bağlı olduğunu da anlamış oluruz.

28 Şubat süreci bu dayatmanın belki de en zirve örneğini teşkil ediyordu. Haksızlık ve inanan insanlara baskıların en şiddetli olduğu bir dönemin adıydı 28 Şubat.

Baskıların karanlığından kurtuluşun meşalesi olacak bir ışık aranırken adil bir düzeni vadeden bir sese kulak veriliyordu ve millet bunun için de Recep Tayip Erdoğan’ı adeta bir kurtarıcı gibi görüyordu. Herkesin inancına saygılı olacağını söylüyordu tıpkı atası Fatih Sultan Mehmet gibi. Karışmıyordu Yahudisinden Hristiyan tebasına. AlevisindenSünnisine. Yahudi havrasına, Hristiyan kilisesine, Müslümandan Alevi cemevine ve Sünni de camisine rahatlıkla gidebiliyordu vadettiği düzende. Kapalı açık ayırımı yapılmadan her bayan istediği şekilde yaşıyordu. Çünkü millet bunu istiyordu. İstediği gibi yaşıyordu.

Elbette bundan rahatsız olanlar da boş durmuyordu bu manzara kaşısında.

Dışımızdakiler, kendilerine benzeyen içimizdekiler üzerinden saldırıyor bize.

Adamlar, Mavi Vatan stratejimizden düşmanlarımız gibi rahatsız oluyor.

Düşman bunlar kadar tehlikeli değil. Düşmanın şekli, rengi ve kokusu belli. Görürsün, kokusunu alırsın ve tedbirli olursun. Sonuçta dışımızdalar, yerleri de belli yurtları da.

Peki yerli ve yurtlarıyla içimizde olup da şekliyle, renkleri ve kokularıyla bize benzeyenlere ne demeli? Pirincin içindeki beyaz taş misali ağızda kırılmadık diş bırakmazlar.

Menfaatlerimize karşı olmaları itibariyle karşımıza birer düşman olarak çıkan bu insanlar, görünür düşmanlardan daha tehlikeli olurlar.

Bu tür insanların dinî literatürdeki durumları münafıklık olarak ifade edilir. Yani görünürde senle aynı dinden olup, hakikatte ise kendi dininden ayrılmayan insanlardır. Bunlar, kafirden daha da kötüdür ve tehlikelidir.

Bugünkü modern hayatta fikrî, siyasî ve dinî tüm alanlarda gerçek yüzlerini maskelerle kapatmaları sebebiyle sergiledikleri iki yüzlülük tavırları kripto kelimesiye ifade edilmektedir.

Bu alanlardaki lokal gizlilik için de takiyyecilik kelimesi kullanılırdı.

Sonuçta kripto ve takiyyecilik ikiyüzlülüğün çekilen birer fotoğrafı olduğu için münafıklığın farklı derecelerini teşkil eder.

Kafa karışıklığı bu çevrelerden gelir. Eylem ve fikirleriyle bunu gerçekleştirirler. İnsanları yanlış yönlendirmeleri ve sebep oldukları bilgi kirliliği nedeniyle Kur'an'daki vasıfları da fasıklık olarak karşımıza çıkmaktadır. Rabbim bizi bunların getirdiği haberlere araştırmadan inanmamamızı emir buyurmaktadır.

Yüzyılın seçimiyle karşı karşıyayız.

İttifaklar kuruldu, herkes fikren ve zikren kendisini yakin bulduğu oluşumların kucağına attı ve karar vermede ikilem yaşayanlar da yine kendilerine benzeyen yapının içinde bulacaklar kendilerini...

Şu durumda tarihi bir dönemeçten geçiyoruz, ya doğrunun içinde yer alıp fasıkların hilesini bozacağız, ya da yeniden devreye sokulacak yüzyillık bir çöküşün fitilini yakacağız.

Karşımızda iki ittifak duruyor.

İttifaklardan birinin başında bulunan kişi yirmi yıllık geçmişinde girdiği her seçimi kaybeden biri, diğer ittifakın başındaki de girdiği her seçimi kazanan biri.

Bu kazanıp kaybedilişler elbette hafife alınacak sonuçlar değil ve bu durum elbette gözardı edilemez.

Çünkü bu sonuçları belirleyen millettir.  Bir halk kitlesidir.

Bugüne kadar kazanan hep Recep Tayip Erdoğan olmuştur, kaybedense Kemal Kılıçdaroğlu.

Kazanan iktidarda olduğu için yıpranma ihtimali yüksek olmasına rağmen kendisini ayakta tutan başarısı olmuştur. İktidar, muktedirlerin aynasıdır. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz sözünün ne kadar önemli olduğunu burada bir kez daha görebilmekteyiz.

Bugün muhalefeti temsil edenlerin ise daha ciddi projelerle gelmesi beklenirken, projeler şurada dursun, iktidarin nefes aldıran devasa ne kadar projesi varsa hepsine engel olacaklarını söylemeleri milletin nezdindeki güvenlerini temelden sarsarken,  vaatlerinin boş olduğunu da, daha önceki belediye seçimleri süresince söz verip de belediye seçimlerini kazandıktan sonra sözlerinden hiçbirini yerine getirememelerinden anlamaktadır. Neden kaybettiklerini anlamasalar da millet bunların kalibresini çok iyi bilmektedir.

Bunların bir de geçmişlerinde bu millete ne ezalar çektirdiklerini düşündüğümüzde, yarın da neler yapabileceklerini tahmin edebiliriz.

Bir tarafta yapan, ihya eden bir ittifak, diger taraftan ağızlarinı her açtiklarında yakıp yikmaktan başka bir söz söylemeyen bir ittifak.

Derdi yapmak olmayanların hicbir projesi de olmayacağı için kara propaganda yoluna başvururlar. Karalama, yalan ve iftiralar ardı ardına gelir.

Hiçbir projesi yok desek de kendilerinin bir proje olduklarını da göz ardı etmemek lazım.

Hani yakmak ve yıkmak söylemleri yok mu işte bu dışarıdan dayatılan bir proje olmaları sebebiyledir.

Bunlar bozmak adına oluşturulan projelerdir...

Yirmi yıl boyunca kökünü kazıyarak yok olma noktasına getirdiğimiz terörü içine alan bir projedir.

FETÖ'nün dizayn ettiği bir projedir.

Yıkmaya mamur edilen bir projenin yapıcı bir projesi olur mu?

Tüm olumsuzluklardan medet uman bir yapı var karşımızda.

Geçmişlerinden ve mevcut durumlarından hareket ettiğimizde bunlardan gördüğümüz şey ise bu milletle asla barışık olmadıklarıdır.

Dışımızda kimlerle dirsek temasında olduklarına da baktığımızda çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu daha net anlarız…

Çoğunluğun doğru insanlardan oluştuğu Cumhur İttifakı’nda buluşmanın tarihi;

14 Mayıs 2023…

 

Mustafa SALİM

13 Mayıs 2023, Ankara

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Bünyamin Kaplan
İnşallah kıymetli hocam rabbim yar ve yardımcımız olsun selam ve dualarımla Allah'a emanet olun.
Tahir Çelebi
Sur da bir gedik açtık, Mukaddes mi mukaddes. Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es. Rabbim inananların yardımcısıdır biz buna iman etmişiz.