Devlet idaresine talip kişiler, girdikleri seçim sonucuna göre ya iktidar olan ya da muhalefette kalan partilerle oluşturdukları mecliste, ülkelerinin menfaatine yönelik sergiledikleri gayretlerle çalışmalarını sürdürürler. Her iki durumda da şahsi menfaatlerini değil, millet menfaatini gözeterek siyasi bir duruş sergilerler.
Devlet idaresinde iktidar partisinin ne kadar sorumluluğu varsa bir o kadar da muhalif partilerin sorumluluğu vardır. Hatta muhalif parti, iktidarı kamçılayan tavırlarını da eksik etmez. Sonuçta yapılan her şey, devlet içindir. Bu durum, iyi niyetli kişilerden oluşan partilerin işlevi olmakla birlikte aynı zamanda normal seyrinde devam eden demokrasinin de bir gereğidir.
Ülkemizde ise maalesef muhalefet kanadında anormalliklerin ayyuka çıktığı siyasi bir yol izlenmektedir. Bu da haliyle biz vatandaşları derinden üzmekte ve endişelere sevk etmektedir.
Hedefine kilitlendiğimizi 2023’e doğru yol alırken, böyle bir muhalefetle baş başa kalmanın hiçbir izahını bulamıyoruz. Çünkü yaptıkları tek şey, uluslararası platformda ülkemizin itibarını düşürerek elini kolunu bağlamaktan öteye geçmiyor.
Muhalefetin, sanki bizden daha ziyade bir başkasının adına hareket ediyor olması yönünde bıraktığı izlenimler, kendilerinden kuşku duymamızın yollarını açmaktadır. İktidarın yüksek performans göstererek hizmetlerini maksimum seviyeye çıkarmada, kendilerini bir an dahi boş bırakmayarak uyarması gereken muhalefet; aksine, yapılan tüm olumlu icraatlarını karalayarak olumsuz bir algı yaymanın peşindedir. Söyledikleri yalan ve attıkları iftiralarla milletin zihnini bulandırmaya çalışmaktadır. Haliyle vatandaş olarak soruyorum; kimin adına çalışıyor bunlar?
ABD’de seçim kampanyası olur, Joe Biden, Erdoğan'ın devrilmesi için Türkiye'deki muhalefete yardım edilmesine vurgu yapar; beride bizdeki muhalif lider 25 Temmuz 2020’deki kurultayda yaptığı konuşmasında, “Önümüzdeki ilk seçimlerde dostlarımızla birlikte iktidar olacağız” demesinin izahını yapmakta zorlandığımız bir muhalefetle karşı karşıyayız maalesef.
Dostları, ülkemizin kalkınmasından rahatsız olan, içimizdeki terörü besleyen, 15 Temmuz’u planlayan, S-400’li almamıza karşı çıkan, şehir hastanelerinden rahatsız olan; havalimanlarımızdan, köprülerimizden, kanal çalışmalarımızdan uykuları kaçan; milli silahlarımızdan dehşetlere kapılan; ekonomimize darbe indirmenin planlarını yapan liderlerden oluşuyor.
Umursamaz davranış ve daha pek çok patavatsız sözlerine verilen cevaplar, suç teşkil edenlerine açılan hukuki davalardan düçar olduğu hezimetlerden yılmamış olacak ki, bu sefer hızını alamayan bay muhalefet, Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik sarf ettiği “sözde Cumhurbaşkanı” ifadesi ile siyaset adına sergilediği düşük seviyeli duruma örnek teşkil edecek siyasi polemiği bir yana, suç işlemiş olmasına rağmen hala pervasızca hareket etmesi aslında parti olarak görünür görevlerinden daha derin bir vazife gereği bunu yaptıklarını anlıyoruz.
Çarşaflı bayanlar ile yine bir vatandaşın çöp konteynırlarından yiyecek şeyler topladıklarının videosunu göstererek sanki ülkemizde, halkın açlık mücadelesi verdiği izlenimini yayamaya çalışıp, bunun üzerinden hükümetin devleti yönetemediği intibahını vererek karalamaya çalışmaları da dostlarına şirin görünmenin bir gayreti olduğunu göstermesi bir yana; videoyu çekip sosyal medyada paylaşan gazetecinin yaptığı açıklamada bunun, dilenci bir çeteyi deşifre etmek maksadıyla takibe aldıkları, milletin acıma duygularını istismar eden çarşaf giyinen dilenci çetesi bayanlara ait olduğunu öğrendiğimizde, asıl o zaman nasıl tehlikeli siyasi bir çete ile karşı karşıya olduğumuzu da bir daha görmüş olduk.
Elinde poşetle ekmek toplayan, o hali vakti yerinde bir vatandaşın durumunu sosyal medyada paylaşarak yine zihinleri bulandırmaya matuf görüntülerin hiç de gösterdikleri manada olmadığını söz konusu vatandaşın, tv kanallarında çıkan haberlerdeki ifadesinden yine anlamış oluyorduk.
Buna rağmen böyle bir siyaset tarzını kabullenişleri, Anadolu irfanımızdan ne kadar uzak olduklarını göstermektedir. Yani bulundukları ülkenin insanını tanımayan, duygularına değer vermeyen, inancına saygısı olmayan bir kitleden bahsediyoruz.
İnsanımıza saygılı bir siyaset izleselerdi, milli iradenin seçtiği Cumhurbaşkanına saygısızlık yapmazlardı.
Hükümeti karalamak adına yalan haberlere başvurmazlardı.
Yalan haber konusu yaptıkları görüntülerdeki kişilerin, kişilik hak ve özgürlüklerini hiçe saymazlardı.
Çöp konteyrlerinde hurda malzemesi toplayarak emekliliğine katkı sağlamak gayesiyle ikinci bir iş olarak gördüğü ve elinin emeğiyle ailesine bir gelir getirerek onurlu bir duruş sergileyen vatandaşın, kişiliğini hiçe sayarak, onurunu rencide eden, lanse etmeye çalıştıkları durumdan tamamen farklı bir görüntüyü yayınlamazlardı.
Çöplerde hurda toplarken, bulduğu ekmekleri de poşetleyerek sokak hayvanlarına dağıtacak kadar merhametli ve insancıl olan vatandaş, dört katlı evini göstererek varlıklı ve toplumda bir saygınlığının olduğunu, fakat yayınladıkları görüntülerle haysiyetini hiçe saydıklarını dile getirerek böyle davrananların kendisinden özür dileme talebini dile getiren vatandaşa duyarsız kalmazlardı.
Bunların siyasetinden insanımızın alacağı bir şey yok.
Çünkü insanımız inançlı.
Haliyle;
Yalan, inancının gereği olarak haram olduğu için yalan söylemez, yalanı sevmez ve yalancıya itibar etmez.
İftira atmak haram olduğu için, iftira atmaz, iftirayı sevmez ve iftiracıya yine itibar etmez.
Siyasetleri yalan ve iftira üzere kurulu olan insanların milli mefkûrenin nezdinde bir değeri olmaz.
Diğer taraftan yalanı, zekânın bir kabiliyeti olarak gören, iftira atmayı kurnazlık diye telakki eden, köprüden geçene dayı demeyi prensip edinen zihniyetin siyaseti tabi ki güven vermez.
Yalanda yarışan insanlardan bahsediyoruz.
İşin ucunda ölüm de olsa doğruluğu şiar eden Anadolu irfanın bağrından gelen inancın sahiplerin gözünde yalanı meslek edinen insanların bir değeri olmadığı gibi sözlerinin de bir ağırlığı olmaz.
Çamur at, tutmazsa da iz kalır mantığının hâkim olduğu bir kitlenin, fasıkların getireceği haberleri araştırma diye dertleri de olmaz.
İnancımızda fasık, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmeyen, haram işleyen ve bu günahları bilen kişiler için kullanılan bir sözcük olduğu göz önünde bulundurulduğunda yalan ve iftira atanların da kimler olduğunu insanımız gayet iyi bilmektedir.
Tamamen güven esasına dayalı idari erkin saf, temiz, şeffaf oluşu dikkate alındığında ahlaken çökmüş insanların yönetimi elbette sağlıklı sonuçlar vermeyecektir.
Sadece çıkarlarına odaklanan insanların milletin menfaatini gözetmeyecekleri gayet açıktır.
Mer’i kanunlara, sadece zahiren uymak mecburiyetinde olanlar, fırsatları, milletin zararına da olsa lehlerine çevirecek tiynetin insanlarıdır.
Sonuçta doğruyu temsil eden iktidar ile yalandan medet uman bir muhalefetin mücadelesini sahne olmuş bir ülkenin yaşayanı olarak;
Fasıklıkla muttasıf insanların çıkarcı olduklarını,
Menfaatlerine düşkünlükleri, kendilerini ülkeyi satmaya dahi götürebileceklerini,
Doğruları, yanlış diye gösterebilecekleri,
Bu döneminde haklı olarak elde ettiğimiz gücü, itibarsızlaştırmak isteyecekleri,
Bunları yaparken de tüm örgütlerini devreye sokacaklarını,
Kendilerine bağlı vakıf, dernek gibi STK’larla birlikte ne kadar yayın kuruluşu varsa hepsini kullanacaklarını çok iyi biliyorum.
Vatandaş olarak bu zihniyeti iyi tanıyalım ve yalanlarına kanıp da elde ettiğimiz bu kadar kazanımı bir adan yerle yeksan etmeyelim.
Öngörüsü kör zihniyetin, feraseti açık olana verebileceği hiç şey yoktur.