MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

OYUNLAR VE ÇOCUKLAR

09 Eylül 2023 Cumartesi 23:17

Sosyal medyada çimenli bir alanda on çocuğun bir arada olduğu, bunlardan birinin imam diğerlerin de saf tutarak cemaatle namaz kılışlarını gösteren bir fotoğraf.

Bu fotoğraf bana çocukluğumdaki oyunları hatırlattı.

1967-78 yıllarında çocukluğumun geçtiği Malatya'nın Arapgir ilçesine bağlı Sarıçiçek yaylasında bulunan Tarhan (Aşağı Dejde, Aşşaği Dejdeliler ) köyünde oyun olarak ev dışında saklambaç, çelik-çomak, birdir bir; ev içinde de beştaş, dama ve benzeri oyunların yanısıra çayır çimenlerde büyüklerin tutuşturması üzerine yapılan güreşler vs...vardı hayatımızda.

Kız çocuklar da değişik biçimlerde yaptıkları oyuncak bebeklerle oynardı. Yöresel kıyafetlerle süsledikleri bebekler görülmeye değerdi.

Bazen öğretmenlik oyunu oynardık. Mesela ben öğretmen olmayı çok severdim.

Oyunlarımız içinde imam olmak oynu da vardı. Bu oyunda imam rolünü de yine ben oynardım.

Hemen hemen her mesleğin bir oynu olurdu ve küçük senaryolarla oynayıverirdik istediğimiz meslekten sahnelerle...

Karakol oynumuz da olurdu doktorluk oyunu da ...

Şoförlük oynumuz da vardı ve çok zevk alırdık.  Şoför olanınımız en öne geçer ve yolcu olanlar da arkada tek sıra halinde birbirini tutar öylece bir iki tur atarak yolculuk yapardık köy sokaklarında. Köyün altını üstüne getirirdik. Evler arasında korna sesleriyle birlikte çıkardığımız neşeli çığlıklar kuş cıvıltısı gibi nağmeli melodilerle köyün her tarafına yayılırdı.

Oyunlarda asıl dikkatimi çeken ve etkilendiğim imamlık oyunuydu.

Oyun gereği camiye gidileceğinden bir cami mekanına ihtiyacımız olurdu. Haliyle oyun hazırlığı için kendimizi düz bir çayırlığa atardık. Namaz kılacağımız bir alan belirledikten sonra küçük taşlarla bu alanı çevreler, mihrab için  de bir çıkıntı yapmayı ihmal etmezdik. Tabi ki caminin mihrap tarafını belirlerken kıble yönüne gelmesine dikkat ederdik. Okula gitmeden yön bilgimiz namazdan dolayı kendiliğinden oluşmuştu.

Camiyi belirleme işi bittikten sonra sıra ibadet hazırlığına gelirdi.

Çayırlık mekan olduğu için su sorunumuz yoktu. O yüzden hepimiz rahatlıkla abdestimizi alırdık. Sonra büyük bir ciddiyetle camiye girer saf tutacağımız yerlere sırayla otururduk. Bu ara müezzinlik yapan  ezan okurdu. Ben de imamlığa geçer farz namazlarını kıldırırdım. Büyüklerimizden gördüğümüz gibi saf düzenine de dikkat ederdik. Erkekler önde, kızlar da arkada saf tutarlardı.

Ciddiyetimiz bir tek namaz oyununda kendini gösterirdi. Diğer oyunlar böyle olmazdı.

Mesela karakol oyunu hep kavgalı geçerdi. Oyun gereği iki taraf kavga eder jandarma gelir müdahale ederdi.

Şoförlükte curcuna kopardı.

Çobanlık oynumuz da olurdu.

Sonuçta hangi meslek oynu oynanıyorsa o mesleğin hareket biçimi yansırdı üzerimize...

Öğretmenlikte bilge kişiliğe bürünürken, doktorlukta hasta olanı iyileştirmekle duyduğumuz mutluluğu hala hissederim. Köydeki oyuncu arkdaşlarımdan Yusuf Polat bugün bir doktor, Fazlı Polat tıp fakültesinde bir tıp profösörü.

Zekat veren zengin adam modeli de olurdu oyunlarımızda. O günkü arkadaşlarımızdan Sadık Yıldız bugün yardımsever bir iş insanı...Mustafa Polat, Hasan Yıldız, Halit ve Yavuz Yıldız kardeşler, Eşrefler, Şahinler, Aliler, Latifler, Sadıklar hep o dönem oyun arkaşlarımızdı ve bugün herbiri hatırı sayılır birer iş insanı. Bizden yaşça büyük olanlar da oynardı bu oyunları ve onlar da bugün birer ticaret erbabı. Niyaziler, Vahaplar, Paşalar, Hasan, Cemal ve Osman Yıldız kardeşler, Battaloğolları, Pehlivan Mustafa çocuk ve yeğenleri. Hacıali giller. Sadık Polat ailesi...Örnekler çoğalır gider. Halit ve Hulusi amcamızın çocukları. Ömer, Mustafa ve Tahsin amcamızın çocuklarından tutun da Hacıbekir amcamızın çocuk ve torunlarına varıncaya kadar...Kimler yoktu ki.

Ali Rıza Aktaş 'ın okumasını çok isterdim. Dahiyane bir zekası vardı. Akademik çevreye mutlaka kazandırılması gereken bir beyindi. Yine benzer beyinlerden daha niceleri...

Kaymakam olurdu içimizden biri, köylere hizmet ederdi. Onun hazzı da bir başkaydı bizim için. Öğretmeni teftişe gelirdi kaymakam, bilge öğretmenimiz kendisine kıymet verince bilirdik öğretmenin amiri olduğunu. Nihat Yıldız arkadaşımız büyüyünce İstanbul'da Siyasal'da Kamu bölümünü okudu mesela.

O günkü imkanlar nispetinde okuyanımız fazla olmadığı için arkadaşlarımızın ekserisi babadan tevarüs eden mesleklere yöneldi ki bunların hepsi ticaretle uğraşır oldu ve hatırı sayılır ticaret erbabından birer kişi oldular.

O yüzden oyun deyip geçmemek lazım.

Gerçek hayat oyunlarla başlıyormuş meğer.

Bir bakıma oyunlar çocuklar için hayatın bir provasıdır. Dünyanın da ahiretin tarlası olması gibi.

Dünya hayatıyla alakalı işler insanı ister istemez kendisine çekerken uhrevi hayatla ilgili meşgalelerde ise bu tersinedir, haliyle özel bir ilgiye ihtiyaç duyar.

Maneviyata dair birikime sahip olmak bu sebeple zordur insan hayatında. Dünyevi işler gibi ilk etapta kendisine ihtiyaç duyulmayan bir alan olduğu için ihmal edilmesi an meselesidir ve mahrumiyeti ebedi hayatın kaybı anlamına geldiği ve de manevi boşluğu olanların dünyevi manada her şeye sahip olmalarına rağmen huzursuz oluşları irdelendiğinde bu alanın ne kadar önemli olduğu anlaşılmış olur.

Bu alanın olmazsa olmazı ibadetlerdir. İbadetler insanın kendisine zaman ayırdığı anlardır. Camide kılınan namazlarla bu vakitler yarım saatimizi alırken tek başımıza kıldığımız namazlarka en fazla on dakikamızı alıyor. İnsanın hayatında  bir iki saatlik dünya meşgalesininin muhasebesi için meğer ne kadar da faydalı bir zaman dilimiymiş...

Bu anlar tefekkür anlarıdır aslında. İşlerle meşgulken kendimizden uzaklaşıyoruz hep. Bu da oto kontrolün önüne geçmekte. Hamlıkların daha da büyümesi demek olmaktadır. Bir bakıma insani ilişkilerde kişiler nemelazımcılığa itilmekteler. Böylece insanda zamanla acıma duygusu gider, yerini merhametsizlik alır ve bu durum ruhta kol gezer. Toplumda olmasına rağmen insan artık yapayanlızdır. Bunların önünü tefekkür alır ki bu da ancak ibadet yoluyla olur ve o anlarda elde edilir ve geliştirilir bu meziyetler.

Çocukluğumuzda oynadığımız cami, namaz ve imamlık gibi dini motiflerin sergilendiği oyunda bunları sözkonusu oyun gereği yapmamıza rağmen o an biz çocukları bile etkiliyor ve olumlu yönde değiştirebiliyordu. O esnada kendimizce düşüncelere dalar nefsimizi muhakeme ederdik.

Mesela, komşunun bahçesinde onlardan izinsiz aldığım meyvelerin durumu o an gelirdi aklıma. Namaz oynu dışında bunları düşünmezdim ama oyun gereği de olsa namaz kılarken meyveleri izinsiz alışımın iyi bir davranış olmadığını aklımdan geçirirdim. Hatalarım gelirdi gözümün önüne, bir film şeridi gibi. Rıza amcamızın bakkal dükkanına girdiğimde param olmadığı için alamadığım o rengarenk güzelim şekerlerden habersizce cebime atışımdaki hatamı düşünürdüm. Sonra suç ortağı arkadaşlarla konuştuğumuzda yaptıklarımızın iyi olmadığını dile getirirdik. Aslında bu kafa yormalar bizi hayata alıştırıyormuş meğer.

Daha sonra köyün imamı ezan okuyunca büyüklerle beraber koşa koşa camiye gidişimizin sebeplerinden biri de öyle zannediyorum ki bu oyunlarımız olurdu.

Camiye her gittiğimizde daha önce dikkatimizi çekmeyen bazı ritüellere odaklanır ilk namaz oynumuzda onu hemen uygulardık.

Camide çocukça bir şımarıklıkla değil de büyüklerin edasıyla otururduk. Bu da sanki oyunun bir kazanımıydı.

Sonra bir de baktık ki namaz hayatımızın bir parçası haline gelivermiş.

Peygamber efendimiz çocokların yedi yaşından itibaren namaza başlamalarını tavsiye eder, on yaşından itibaren ciddiye alınmasını emir buyurur. Sebep, ergenlik çağına gelen çocuk için namazın alışkanlık haline gelmesini sağlamaktır.

Ergenlikle beraber çocuklar bir takım psikolojik sorunlar yaşarken namaz ibadetini o an oturtamaz hayatına. Bu da namaz gibi çok önemli bir ibadetin daha sonra kişilerin hayatına girmemesi demektir.

Çocukların bu namaz fotoğrafı sıradan bir fotoğraf değil.

Bugün gelinen noktada gençliğimiz için bu örneklerin yaşatılmasının ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Çocukların mutlaka camiye götürülmesi ve cami imamı ve müezziniyle tanıştırılması getekir. Cami cemaatinden büyüklerle kaynaştırılması lazım. Bunlar gerçek hayatın ta kendisidir. Sanal aleme mahkum gençliğimiz ancak bu yolla felaha kavuşur...

Dünya bir şekilde bizi bulur. Önemli olan asıl hayatın yolunu bulmaktır...

Mustafa Salim
09 Eylül 2023, Ankara

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Abdullah
Çocukluğunu Köyde geçiren bizlerin unutulmaz anılarını hatırlattınız. Teşekkür ederim