Van ilimizin Özalp ilçesinde Vefa Sosyal Destek Grubu üyelerinin yardımlarını sürdürürken ugradıkları menfur saldırıyı kınıyor, ordaki tüm kardeşlerimizin sabır ve metanetlerini diliyorum.
Van Valiliğinden yapılan açıklamada, "14 Mayıs 2020 günü pandemi tedbirleri nedeniyle karantinaya alınan Özalp ilçesi Eğribelen Mahallesi'ne Vefa Sosyal Destek Grubu faaliyetleri kapsamında 65 HD 084 plakalı araç ile yardım götüren Özalp Belediyesi ekibinin köye yardım dağıtıp ilçe merkezine dönerken, Mehmetalan Mahallesi yakınlarında saat 12.00 sıralarında arkalarından yaklaşan bir araç içerisinde bulunan kişi veya kişiler tarafından uzun namlulu silahlarla saldırıya uğramıştır.
Bu olayda gördüğümüz, iyi niyetle girişilen bir yardım ve bundan rahatsız olan karanlık bir engelleyiş. Bu tür olaylarda sonuçtan hareket edilmediği sürece hedefinin ne olduğu hususu muallakta kalır. Burada hedef gayet açık. Bölgede yeşeren birliğin ucu görünen filizlenişi, rahatsız olan karanlık mahfillerin varlığı ve terörün maşalığı.
Birgün öncesinde, Mustafa Balbay'ın Habertürk televizyonunda, Vefa Sosyal Destek Grubu'nu hedef alarak; "Vefa grubu kim? Erdoğan’ın suni olarak kurduğu, valilere, kaymakamlara kurdurttuğu ayrı bir grup. Kim olduğunu bilmiyoruz. Devlet memuru mu, gönüllü mü, AKP gençlik kollarından mı? Bilmiyoruz." şeklindeki ifadeleri her ne kadar zihnimizi bulandırsa da konuyu ilgili hukuk mercilerine bırakarak millet olarak bizde bıraktığı infialin mahiyetine değinmek istiyorum.
Aslına bakılırsa bu saldırı, milli birlik ve beraberliğimize yapılmış bir saldırıdır.
Dolayısıyla;
Huzurun duyulan ayak seslerine tahammül edemeyenlerin attığı son çelmenin adı olmuştur;
Uyanan devin yüreklere saldığı korkudan istikbalimize kasdedenlerin cehenneme dönmüş ruh halinin göstergesi olmuştur.
Korkunun ecele faydası yoktur. Çünkü;
Yıllardan beri hasretinde olduğumuz o eskinin huzur veren aydınlık günlere geçişin bir adım öncesinde kalmış zifiri karanlığın son demleri bunlar.
Son yıllarda terörle mücadelede katettiğimiz mesafe haliyle bize bu tuzakları kuranlarda bir panik ve korku oluşturdu.
Ülkemizi dizginlemeye yönelik planlar tek tek bozulunca aldığımız rahat nefesler, kafa karışıklığına sebebiyet veren yanlış algılamaların da önünü kesti.
Böylece;
PKK denilen terör örgütünün bir kere Kürtlerle ilgisinin olmadığının gün yüzüne çıkması,
İkincisi bu örgütün Ermenilerin ASALA terör örgütünün bir devamı olduğnun anlaşılması,
Ayrıca bu iki örgütün varlığını teşkil eden temel unsurun, Yahudilerin "Arz-ı Mev'ud" diye bilinen kadim hedefirinin olduğu gerçeği ortaya çıkıyordu.
Yahudilerin bu hedeflerine varmalarının yolunun da sözkonusu bölgelerde mesken tutan fakat ilerde kurulacak bir Yahudi devletine sorun teşkil etmesi muhtemel iki milletin, öncesinden aldıkları önlemlerle bertaraf edilmesiyle zararsız hale getirilmesinden geçebileceği öngörülmüştür.
FETÖ terör örgütü de başta olmak üzere ülkemizde piyasaya sürülen diger irili ufaklı birçok yasa dışı terör örgütleriyle yine kendileri için asıl tehlike olarak gördükleri Türkiye'nin de zayıflatılması gerekiyordu. Bu perspektiften bakılmadığı sürece de 15 Temmuz hain darbe girişinin mahiyeti de hiçbir zaman anlaşılamaz.
Doğu ve Güneydoğu illerimizde estirilen terör eylemleri bu iki amaca da hizmet etmiş oluyordu. Bu da hem Kürt halkının hem de Türkiyemizin küçsüz ve dirençsiz bırakılmasıydı. Böylece demografi yapısını sarsarak iki etnik yapının arasını açmak suretiyle birbirinden nefret eden kutuplaşmalara yol açmaktı.
Bunun da yolunun cehaletten geçtiği bilinen bir gerçekti.
Okulların yakılması, öğretmenlerin öldürülmesi, dini inancın zayıflatılması adına kanaat önderlerinin katledilmesi, medrese eğitiminin yasaklanması gibi halkı bilinclendirecek tüm müessese ve bilinçli insanların önünün kesilmesi nedeniyle bilgiden yoksun bırakılan çocuk ve gençlerden birçok kız ve erkeğin kandırılarak örgütün pençesine alınması kolaylaşmış oluyordu.
Bir taraftan da FETÖ'nün de devlete sızmış devlet adamı görünümlü militanlarıyla yapılan zulümler neticesinde Kürt halkı terörün kucağına itilerek adeta PKK ile özdesleştirimeye çalışıldı.
Bu yanlışı düzeltme adına az canlar heder olmadı. Bir taraftan ana kuzusu askerimizin gelen sehit haberleri bir taraftan da Özallar, Eşrefbitlisler, Mumcular, din alimleri gibi devletin sağduyulu büyüklerinin uğradıkları faili meçhul cinayetleri tamamen ülkemizi ikiye bölmeye matuftu. Halk umudunu yitirmiş bir şaşkınlık içerisindeydi. Türkiye'nin batısından bakarak bu olup bitenlerin içyüzünü görmemiz o günlerde tabi ki mümkün değildi. Çünku yalana bulanmış medya haberleri her şeye engeldi.
Tüm bunların önüne ancak güçlü bir devlet geçebilirdi. Sağduyulu halk da ancak güçlü bir devlete güvenebilirdi. Bu da güçlü bir liderle olabilirdi ancak. İşte milli birlik ve beraberliğimizin işaretlerini gördüğümüz 15 Temmuz Milli Direnişimiz, halkının güçlü liderinin etrafında kenetlenerek son yüz yılın kabusu haline gelen savrulmuşluğumuzun nihayete erdiğini gösterdiği dev bir adımıydı.
Örgütü bitirme noktasına getiren Mehmetçiğimizin o muhteşem darbeleri, sınır ötesinde de ses getirmeye başlayınca yüzyıllık planlar birden bozulmaya başladı.
Diyarbakırlı annelerin direnişi her şeyin özetini veriyordu aslında. Örgüte eleman devşirilemiyordu artık. Halk, devletine güvenmiş ve terör örgütüne lanetler yağdırıyordu. Et ve tırnak gibi birbirine mecz olmuş insincami bir yapıyı ayırmaları imkansızlaşıyordu adeta...Bin yıllık kardeşlik iki müptezele peşkeş çekilemezdi.
Hz. Ömer (ra)'tan bana tevarüs eden Diyarbakır "Amet" olamazdı. Şırnak ilimizin "Şehr-i Nuh" olduğu gerçeğini kimse gizleyemezdi. Selçuklu diyarı "Ahlat" çapulculara teslim edilemezdi. Güzelim "Van"ımızın cennet misali yüzü küfrün karanlık çehresine bırakılamazdı.
Müminler ancak kardeştirler. Bölünmemiz için sergiledikleri tüm hilelerini bozduğumuz dahili ve harici düşmanlarımızın kardeşi kardeşe düşürecek bu planlarını da bozduk elhamdülillah. Bu saldırı, kinlerinden geberişlerinin son hamlesiydi.
Ey sevgili "Özalp"ım senki bir incisin; uğruna nice alçağı ezer geçeriz biz. Şehidin şehidimizdir; başın sağolsun.