Uğur Dündar, Sedef Kabaş'ın nöbetçi mahkemece tutuklanması üzerine "Yaşananları not ettik. Bizi ürkütemezsiniz. Bunu yazıyoruz bir kenara. Gün gelir hesap döner, onun da hesabı sorulur" diye konuşmuş.
Daha dün diyebileceğimiz yakın bir geçmişte bir televizyon kanalında, gerilim filmleri müziği eşliğinde camiye giden ortaokul öğrencilerinin namaz kılışlarını suç işlemiş gibi gösterip terör eylemi biçiminde lanse ederek sunduğu algı operasyonlu haberde imzası olan Uğur Dündar, Sedef Kabaş'ın hakarette bulunduğu programda hazır değil miydi?
Geçmişinden bugüne İslam'a ve müslümanlara karşı tavrı değişmeyen Uğur Dündar'ın bu durum karşısında susması, ya da milletin lehine bir tavır takınması elbette beklenemezdi. Çünkü Uğur Dündar ve gibileri dün ne idiyseler bugün de odurlar.
Uğur Dündar'ın gocunması elbette boşuna değil.
Uğur Dündar ve gibileri şunu iyi bilsinler; bugün yaşadıkları şu kendilerince hazin olan manzara dün ettiklerinin dönen hesabıdır.
Sedef Kabaş'ın, muhalefete yol gösterirken ne olursa olsun, küçük ya da büyük olması fark etmeksizin yalan söylenmesi gerektiğini, savrulan bu yalanların tekrar edilmesinin önemini vurgulaya vurgulaya sarf ettiği kan dondurucu sözler, hala kulağımızda; bir yanlış nasıl bu kadar pervasızca dillendirilir yollu şaşkınlığımız hala devam etmekte iken bu millete hesap sorulacağını bastıra bastıra dile getirenin niyetinin ne olduğu bariz değil mi?
Bugüne kadar ülkemizin neden gelişmediği belli değil mi?
Hani basına da yansıyan tarihi arşiv bilgilerinden, zamanında bu ülkeye, 800 bin Ermeni ile 200 bin Yahudi'nin isim değiştirilerek ülkemizin köşe başlarına yerleştirildiklerini göz önüne aldığımızda aslında bu sorunun cevabını da bulmuş oluyoruz.
Batı yanlısı İttihat Terakici zihniyetin, savaşta kan kaybına uğramış bir milletin içine sızdırdığı bu ecnebi güruhun sanatta, bilimde, sanayi ve ticaret alanında işgal ettiği bu köşe kapmaca hokkabazlıklarıyla bu millete kan kusturdular. Bu milletin kanını emdiler. Bu milletin önünü kestiler. Bu milletin genleriyle oynadılar. Dininden uzaklaştırdılar. Ahlaksız bir gençliğe yol verdiler. Örf ve adetlerimizle alay ettiler. Anadolu irfanımızın köküne kezzap suyu döktüler. Müslüman- laik diye milleti böldüler. Alevi-sünni diye kamplara ayırdılar. Kürt-Türk diyerek etnik düşmanlığı pompaladılar. Örgütler kurdular, ihtilaller yaptılar, dini cemaatler peydah ettiler; Kalkancılar, Müslim Gündüzler, Fadime Şahinlerle gerçek müslümanları karaladılar; FETÖ'yü doğurdular yetmedi, PKK'yı Meclise soktular yetmedi, 15 Temmuz'da milletin hür iradesine saldırdılar yine yetmedi bu güruhun azgın isteklerine... Yine yetmeyecek...
Sedef Kabaş’ın “Büyükbaş hayvan bir saraya girdiğinde o kral olmaz, o saray ahır olur." bu sözün mantıklı bir gerekçesi var mı? Tamamen hakaret içerikli bu ifade aynı zamanda millete hakaret değil mi? Bu hakareti yapanı bırak savunmak, engel olmak gerekmez mi? İnsanımızın aklıyla adeta alay edercesine hesap sorucu tehditkâr savunmayla saldırıya geçmenin bir izahı var mı?
Bunlar alenen milletle savaşmanın derdindeler; ilkesiz ve kural tanımaksızın hem de. İçinde yaşadıkları, tüm imkanlarından istifade ettikleri bu topraklarda millete karşı verdikleri bu savaşı kimin adına veriyorlar ki bu kadar pervasızca davranıp, küstahlaşıyorlar? Gezi’de zulüm 1453’te başladı diyen bu kafa yapısı değil miydi yoksa? Apo’nun heykelini dikmeyi kafasına koyanı bağrına basan yine bunlar değil mi? Soros’un çocuğu Kavala için methiye düzenler kim sahi? Ya hani şu her olaya maydanoz olan TÜSİAD’ın başına Yahudi bir iş adamını getiren? Bu fonlanmış beyin sürüsü, yoksa ağababalarından çok para alıyor da ve yaptıklarının karşılığına denk gelsin de bari haram lokma boğazlarından geçmesin diye mi yırtınıyorlar?
Bir düğmeye basıldığı belli. Sır, muhalefetin desteklenmesindeki vaatte gizli. Her puştluğu marifet gören bir zihniyetten bahsediyoruz. Üstelik bu tabir de kendilerine ait.
Muhalefetçe Devlet kurumlarımıza yapılan ani ve anlamsız baskınlar, iktidarı karalamaya yönelik organize edilmiş tiyatrotik karalama sahneleri, Asr-ı Saadet Dönemimizi karalayıcı çıkışlar, Adem babamızla Havva annemize hakaret içerikli bestelenmiş şarkılarla yapılan şovlar, Meryem validemizin iffetine uzanan akademik zehirli diller karşısında savunmacı girişimler linçe tabi tutulurken, Devlet Başkanımıza yapılan hakaretin hukukiliğine aldırış edilmeden suçlu olduğu sabit olan bir şahsın savunulması, suça iştiraktir, suçluyu kollamaktır.
Doların düşmesi karşısında ekrandaki pürmelal halli asık suratlılar bu sefer Sedef hastalığına yakalandı.
Bu hastalıklı ruhlara, 2023 nasıl teslim edilir?
Mustafa Salim
23 Ocak 2022, Ankara