Ah şu güzelim ülkem ah. Gün olmuyor ki birileri senin örfüne, adetine, gelenek ve dinine laf etmesin! Ne yazık ki birileri kendilerine vazife addedercesine, bu değerlerimize her fırsatta saldırmakta, toplumun harcını ifsat etmeye çalışmaktadırlar.
Bellik ki birileri, uyanan bir millettin uyanışından gayet rahatsız olmuş durumdalar.
Dini değerlerimize ait ne kadar kavram varsa, yıllardan beri bu konuda ifsadına yönelik yapılmayan karalama bırakılmadı. Güya kültürel etkinlikler dedikleri ama tamamen dinimize yönelik hakaret mahiyetindeki girişimlerle Şaban ismini çocuklarımıza isim olarak veremez olduk. Ganimet kelimesi, hırsızların soydukları malların ismi olarak beyinlere kazındı. Şeriat gereği beş vakit namaz kılan hacı babalarımıza “kahrolsun şeriat” lafzını bir faziletmiş gibi bangır bangır söylettirdiler. Tarihle bağlarımızın dini yönünü kopardılar. Dilimizdeki dini zenginliğin estetiğini bozdular. Tüm mesele bu milleti millet yapan inancını zedeleyip ondan koparmaktır. Bu saldırı maalesef her fırsatta yapılıyor; çamur at, iz kalsın kabilinden yılmadan bu görevler deruhte ediliyor.
Bir canlı yayında bu tür saldırılara hayatını adamışın biri, “Şimdi moda Selamun Aleyküm demek. Çoçuklara bile öyle söylettiriyorlar. Niye Arapça söylüyorsun? Şart değil Selamun Aleyküm demek. Onu söyleyince Müslüman olmuyorum.'' ifadelerini kullandı. Ve bu sözler büyük tepki topladı. Bilahare yine aynı adam, "O Hz.Musa'dan başlayan Şalom'dan gelen şey, kızıyorlar söyleyince ama ne yapalım yani. Esası o, sorun Yahudilere anlatsınlar. Yani şart değil Selamün Aleyküm demek, onu söyleyince Müslüman olmuyorum, onu demek istiyorum.
Be hey adam, bu mesele bizim dini meselemizse bu konulara neden girersin. Hatta bu durum, öyle yaygın hale geldi ki zamanla kültürümüzün adeta bir parçası oluverdi. Kur’an-ı Kerim’de, “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı ile karşılık verin.” (Nisa, 4/86) buyurulmuştur. Selama misliyle karşılık vermek, “Selamün aleyküm” diyene “Ve aleyküm selam şeklinde; “Selamün aleyküm ve rahmetullah” diyene ise “Ve aleyküm selam ve rahmetullah” şeklinde cevap vermekle olur. Konu bu kadar net ve açıkken, yine malum kişi ve kişiler bir de bunu Yahudilik’e bağlamazlar mı?
Dahası bu zihniyetin çevrelerince, “Selamun aleyküm” ifadesinin İbranice olduğu ve bunun “şalom aleyk” ibaresinden geldiği, ibareyi oluşturan Şalom isminin M.Ö. 1000’li yıllarda yaşamış katliamcı ilk Yahudi-İsrail kent devleti kralının adı olduğu, ibarenin ikinci kısmı olan “aleyke” kelimesinin de “üzerine, dâhil, tâbi, tabâ” anlamında bir ifade olduğu göz önünde tutularak “şalom aleyk”in “Kral Şalom’un millettindenim” manasına geldiği iddiası ortaya atıldıktan sonra da Müslümanlara hitaben;” Haydi şimdi selamün aleyküm demeye devam edin” biçiminde alay ve hakaret içeren bir üslupla, aslı astarı olmayan, bilimden tamamen uzak, kin ve nefret içerikli yaklaşımla kaleme alınıp sosyal medyada dillendirilmesi beni ziyadesiyle rahatsız etti.
İbare ve kavramlara verilen manalarda bu kadar basit çıkarımlı mantıksal yaklaşımlardan kaçınmanın gerekliliği ortadayken, böyle bilimsel üsluptan tamamen uzak varsayımlarla hareket edenlere Amazon’un amma da uzun kelimesinden gelmediğini nasıl açıklayacağız?
Bu konuda yaptığım mütevazı bir araştırmada bile birçok gerçeği okuma imkânı buldum.
Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı “İslam Ansiklopedisi’nin YAHUDİLİK maddesinde yer alan “Hz. Mûsâ’nın peygamberi olduğu ilâhî din” bahsinde geçen B) Tanrı İnancı/ 2. Tanrı’nın İsimleri başlığı altında yer verilen bilgide Yahudi kutsal kitabında Tanrı’nın farklı isimlerinin bulunduğu bilgisi işlenirken örnek verilen isimler arasında “Şalom” (selâm), ismi de geçmektedir. Şalom ismi görüldüğü gibi selam anlamındadır. Dolayısıyla iddia edildiği gibi “Şalom” ismi bir kralın ismi olmayıp direk Allah’ın Tevrat’ta geçen ismi olarak aktarılmıştır.
Sonuçta Yahudiliğin de semavi dinlerden olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ismi şerifinin de “Selam” olduğu hususu bize, İslam’da kullanılan “Selam” ile Yahudilikteki “Şalom” isimlerinin aynı manaya geldiğini göstermektedir.
Tüm semavi dinler Allah tarafından gönderildiğine göre İslam’dan önceki dinlerin tahrif olmasıyla birlikte bu dinlerde bozulmayan bazı hükümlerin Kur’an’da tekrar edilmesi bir Müslümanın, ilahi emir olarak bu buyruklara tabi olmasını gerekli kılmaktadır.
Kaldı ki verilecek selamın “selam” kelimesiyle ifade edilme mecburiyeti Peygamberimizin uyararak sahabeye öğrettiği bir uygulama manzumesidir. Haliyle selamın veriliş biçimi, Peygamberimiz tarafından “selamun aleyküm” olarak belirlenmiştir.
Selam biçimimizin kaynağını ille de Yahudilerin kullandığı “Şalom aleyk” tabirinden neşet ettiğini iddia edenler bilgisizliklerinden dolayı bunun böyle olduğunu kabul ediyorlarsa kendilerine yukardaki açıklamamız kâfi gelir sanırım.
Bu iddialarında kasti bir karalamanın peşinden gitmeye çalışanlara da derim ki; “Şalom’dan selama yol bulan, neden yediği Yahudi menşeili hınzır etinden mamul salamdan dem vurmaz? Salamı yerken Şalomu lokum gibi gören, sıra selama gelince mi hınzırlığı tutar?
Dinime dahleden bari Müslüman olsa… Böyle biri mi diye bakıyorum bu fikri ortaya atana. Dinin inceliklerinden anlamayanların dinin özünde olan bir konuya müdahale etmeleri, namazla alakası olmayan birinin ibadetin Türkçe yapılmasındaki ısrarları gibi hariçten gazel okumaları olur ki bu da kendilerini abesle iştigal edenlerin derekesine düşürür.
Sonuçta hangi dilde olursa olsun iyi niyet göstergesi olan gönül alma ve değer verme ifadelerin kullanımı önemli olmasına rağmen bu konuda bile kalpleri ifsat etmeye çalışanların bu tavırlarıyla güzel bir sonuca ulaşamayacakları aşikârdır.
Her milletin kendi dilince selam verme biçimleri vardır mutlaka. Kendi içinde gönülleri birbirine ısındıran bu tür sözlü iletişim ifadeleri aynı zamanda medeniyetin seviyesini göstermesi adına önem arz etmektedir. Güzel sözlerin insan tabiatına uygunluğu ve ruha olan olumlu etkisinin insani ilişkilerde sağladığı hayat kalitesi beraberinde başarı ve gelişmeleri de getirmiştir.
Maalesef ülke olarak son bir asırdır her alanda uğradığımız erozyon insanımızı bir birlerine karşı tahammülsüz bir duruma getirmiştir. Öyle ki en insani olan bir kavramı bile sulandırmaktan kaçınmayan türedi insanlarla karşı karşıyayız.
Hukukta, ticarette, siyasette, eğitimde vs. daha birçok konuda Batının dayatmaca prensiplerini alarak oluşturduğumuz yeni toplum düzeninde milli olan ne varsa kaybını görerek yaşamanın ıstırabı bu milleti hallaç pamuğuna çevirdi.
Dini argümanlara da getirilen yasaklayıcı müeyyide ve bunun sonucunda kavramlarda oluşturulan kargaşaların algılarda yaptığı tahribatla, neyin doğru ve yanlış olduğu hususunda zihinler tamamen dumura uğratıldı…
Sabahleyin işe giden birinin iş gününün verdiği ilk heyecanla çalışma arkadaşlarına “selamun aleyküm” demesinin tiye alındığı, günaydınlı ifadelere zorlanmasının hangi amaca hizmet ettiğini, böyle bir yapının kime ne fayda verdiğini söyleyecek kaç kişi çıkar şu ülkemizde?
Boş ve faydasız uygulamaların insanımızı getirdiği manzara bu işte… Bilimsel bir konuda bile bilim ve akıldan uzak; şişirilmiş egolarını tatminden gayrı bir faydası olamayan bu tartışmalar neden çıkıversin ülkemin güzide insanları arasında!