Sezen Aksu'nun "Şahane Bir Şey Yaşamak" adlı son klibinde ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva için "Selam söyleyin O Cahil Havva ile Adem'e" ifadesinde geçen ama müzik sanatı adına zırvaladığı bu çirkin sözleri sarfetmesi cibilliyetinin bir gereği olduğunu düşündüğüm için hiç de şaşırmadım. Bu bir soy ve zihniyet meselesi çünkü.
Aslında buna cevabı Kitabımız çoktan vermiş: Lokman / 19. Ayet ... “Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol; konuşurken de sesini ayarla. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir!”
Kültürümüzde güzel sesin ve sözün de kıymeti biçilmezdir. Kur’an’ın lafz-ı celinin belağatındaki muazzam dil örgüsü fevka’l-beşerdir. Kur'an'ın uygun bir ses ile terennümü iki güzelin bir aradaki ahengidir. Dil Güzel söze muhtaç, kulak ise güzel sese. Her alanda muazzam eserler vücuda getiren kültürümüzün musiki alanında da kendisini göstermesi bilinen bir gerçektir. Müziğimizin esası sözün güzelliğindendir. Söz deyip geçmemek lazım. Bir sözle melekut aleminin kapıları açılırken bir sözle de cehennemin en karanlık kapıları açılıverir. O söz ki ya ilahi lütfa mazhar eder sahibini yahut şeytanın maskarası...
Bu Sezen denen güya sanatçının, ne tür söz sarf ettiği herhalde anlaşılmıştır.
Biz yine de bunun sebeplerini bir araştıralım:
Zafer Şahin’in belirttiği gibi Türkiye’de iktidar doğan KRİPTO SEBATAY YAHUDİLER, SAMUEL ADINI SAMİ YAPARAK GİZLENİRLER. İşte bu gizli Sami SAMUEL'İN KIZI SUZIN da bizim bildigimiz Sezen Aksu. Babası FETÖ okullarının kurucu başkanı "YAMAN DEDE" LAKAPLI SABETAYİST YAHUDİ SAMİ YILDIRIM!..
''Meskenim dağlardır benim" diye şarkı söyleyerek gençlerin dağa çıkmasını teşvik eden yine bu Suzın idi, yani Sezen Aksu.
Baba kız ele vererek ülkemizi kana boğan iki terör örgütünü şirin gösterdiler. Baba şehir eşkıyası FETÖ destekçiliğini yaptı; kızı da dağ eşkıyası PKK seviciliğini.
Bir kripto ailenin ülkemizin istikbaline yönelik şenaat arz eden bu cürretlerini gördükçe daha bilmediklerimizin neler yapabileceklerini düşünmek bile ne dehşet verici. Bunların kim olduklarının kriterleri elbette vardır. Dikkat çekmesi bakımından örnek verecek olursak Emin Pazarcı'nın; "Eski Başbakan Mesut Yılmaz, Akçal sülalesindendi. Soy adı değişti. Sebebini açıklamadı, açıklayamadı. Kemal Kılıçdaroğlu da Karabulut olan soy adını değiştirdi. O da millete tatmin edici bir açıklama yapmadı.Niye değiştirirler bunlar soy isimlerini? Neden utanırlar? Acaba?.." diye bıraktığı soru işaretinden sonra İmamoğlu'nun da bu durumunu sorgulaması aslında bizim için bir ölçü ortaya koymuş ve bununla dikkat çekmeye çalıştığı şey de, bir kripto gerçeği oluyordu. Bu ve benzerlerinin yaptıklarına dikkat edilirse tüm saldırlar manevi dinamiklerimize yapılıyor.
Bu milletin birlikteliğinin harcı İslam’dır. Mayamız imanımızdır. Başarımızın kaynağı inancımıza olan bağlılığımızdır. Bu vasıflarımızı çok iyi bildiklerinden tarih sahnesinde yer aldığımızdan beri dünyaya adl-ı ilahi ile hükmederken tesis ettigimiz adil düzenin son temsilcisi Osmanlı’nın küllerinden peydah olan bu zihniyet, dirilişe geçen ruhumuzun tekrar sahne almasının önünü kesmek için dört bir yandan saldırarak bizi devşirip yok etmeye çalıştı ve çalışıyor.
Örf, adet, gelenek ve kanunlarımız dinî temelli olduğu için saldırılar hep bu yönden geldi. Yani dine yapıldı. Kanunlar, ecnebilerden birebir alınarak yangından mal kaçırırcasına bir çırpıda değiştirildi. Hedeflerine varmak için bu yolda çok cana kıyıldı. Kurtuluş Savaşını kazanan ruha darbe indirildi. Dışardan ithal edilerek Türk vatandaşlığı ve ismi verilen niceleri, köşe başlarına oturtuldu. Yahudi’ye tarihimiz yazdırılırken, Ermeni dilimizin ayarıyla oynuyordu. Bir nesil tarihinden uzaklaştırılıp ondan nefret ettirilirken, bir yandan da ecdadının dilini anlamaz olmuştu. Dini çağrıştıran neyimiz varsa tek tek sökülüp alındı. Hem de cebren ve hileyle. Ezanlar bunun icin susturulmadı mı, isimler bu yüzden değiştirilmedi mi?
Bir taraftan da sanat adı altında giriştikleri etkinliklerle bu milletin değerleriyle alay edildi. Komedi adı altında yapmadıkları şaklabanlıklar kalmamıştı. Memleket, köşe başlarındaki azınlık batılı mensubu kriptoların istediği kıvama yavaş yavaş gelirken Senalar Sezen, Salihler Kaya olmuştu bir çırpıda. Kimse Şaban’a bakmaz olmuştu. Tiyatro ve sinemada başı örtülülere Fatma ismi verilerek hizmetçi yapıldı ve boya küpünden çıkarılan Sezenler evin hanımı olarak sahnelendi. Burnunun ucunu göstermekten haya eden ninelerimizin torunlarına bedenlerini teşhir etmek, çağdaşlık diye empoze edildi. Buna medeniyet denildi.. Açıklık medeniyetse eşekler sizden daha çok medeni dense de bir kere haramın lezzetine alıştırılmış genclerde bu bir anlam ifade etmiyordu artık.
Bu devşirme hamlelerinde sanatçı dediğimiz ve maneviyatımıza tasallut olan bu kesimi hafife almamak lazım. Teyakkuzda olmamız icap eder.
Toplumumuzun dine yönelişi birilerini rahatsız etmiş olmalı ki saldırı sadece bu sanatçılarla sınırlı kalmıyor.
Ank. Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde, emekli fakat dışarıdan derslere giren bir hocanın başörtülü bir öğrenciye hakareti; İzmir İlahiyat Fakültesi’nden başka bir hocanın Hz. Meryem validemiz hakkında sarf ettiği galiz sözler bizim, yine inancımıza karşı birilerinin planlı saldırısı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Daha önce de Mustafa Öztürk denen bir ilahiyatçının “Kur’an Allah’ın kitabı olamaz” ifadesini de göz önünde bulundurduğumuzda bu tür girişimler, sıradanlaştırılmayacak kadar önemi haiz vakıalar olduğunu ortaya koymaktadır. Dinle ilgili ne varsa bu kadar hırpalandığı bir ortamda hele hele biri kalkıp Kılıçtaroğlu’nun Peygamber soyundan geldiğini iddia edecek kadar pervasız davranıyorsa bu, millet olarak çok ciddi bir algı operasyonuyla karşı karşıya geldiğimizin bir fotoğrafı demektir.
Bu sanatçı denen hilkat garibesi kendini ne kadar gizlese de testi misali ağzından sızan şeyle karnındakini ayan beyan gösterdi. Atalarımız boşuna mı dermiş, şiirin manası şairin karnındadır diye. Karın ağrısı deyip geçmemek gerek.
Sezen Aksu içindekini sızdırdı, olan sadece bu.
Yani cibilliyet meselesi.
Asıl şaşılacak olanı ise bu kadın ve gibilerin Sabetaist olmadığına inanmaktır.
O yüzden pek şaşırmadık maneviyatımıza dadanan bu zehirli dil karşısında...
Uzun lafın kısası 2023'e doğru giderken muhalefet, elinde ne kadar koz varsa kullanacaktır. Çünkü emir büyük yerden. Karşılaştığımız bu birbirinden kopuk gibi görünen olaylar muhalif kanadın puzlesinden birer parçadır. Dağınık oldukları bizi aldatmasın. Bir araya getirildiğinde resmin ne olduğu görülecektir.
İslamın ortaçağ diye yaftalanması herzesi de bu resmin bir parçası...
Mustafa Salim
16 Ocak 2022, Ankara