MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

TALİBAN'DAN 2023 HEDEFİMİZE ENGEL OLACAK MALZEME ÇIKABİLİR Mİ?

27 Ağustos 2021 Cuma 04:04

Afganistan’da ABD ve NATO’nun 10 Ağustos 2021’de çekilmesiyle ortaya çıkacak güç boşluğu birçok bölgesel aktörün iştahını kabartmaya yetti.

Akabinde Taliban’ın 15 Ağustos 2021 tarihinde bir direnişle karşılaşmadan Kabil’e girmesi, biçim olarak birçok tartışmayı beraberinde getirecek izler taşımaktadır.

Amerikan’ın durumu, Taliban’ın bu başarısına yönelik siyasi ve askeri uzmanların yaptığı analizlerin gerçeği ne kadar yansıttığını, elbette ilerleyen zamanlarda dana net göreceğiz.

Mesela, ABD’nin çekilirken ki niyetinin ve gerçek durumunun ne olduğu, Taliban’ın kimler tarafından ve ne amaçla kurulduğu, Afganistan’ın yeni bir anlayışla Taliban tarafından yönetilmesinin artı ve eksilerinin ne manaya geleceği, Batının bu durumu nasıl değerlendirdiği ve ilerde nasıl bir tavır takınacağı; komşu ülkelerden Rusya, Çin, Afganistan ve İran’ın kendileri açısından bu oluşumu nasıl karşılayacağı, Taliban'ın  ilk kuruluşunda BAE ve Suudi Arabistan desteğinin ne amaçla verildiği, ABD kargo uçağının asıl hikâyesi ve Türkiye olarak nasıl bir tavır sergilememiz gerektiği gibi hususlar zaman içinde daha da net anlaşılacaktır.

Ancak Taliban’ın İslami bir örgüt oluşu, ister istemez Müslümanların yine dünya gündemine oturmasını salık kıldı. Bunun, Batının elinde patlayan bir bomba mı, yoksa patlatılan bir bomba mı olduğu gerçeği orta yerde dursa da açık ve net olanı ise yirmi yıllık bir direniş karşısında ıskalayanın ABD yani Batının olduğu, onlara hezimeti yaşatanın da İslami bir direniş olduğudur.

Dünyadaki hesapların alt üst olduğu bir noktaya geldik.

Taliban gerçeği üzerinden tekraren İslam'ın ve müslümanların zaten Batının nazarında pek de kıymeti olmayan yönü itibariyle ele alınıp gündem oluşturularak karalanacağını, ileriki aşamalarda Yeni Dünya Düzeni bağlamında kendi lehlerine ama İslam aleminin de aleyhine olmak üzere bir malzeme olarak kullanılacağını geçmişteki benzer olaylardan anlamak mümkündür.

Batılın/Batının İslam'la bir derdinin olduğu gün gibi açıktır. Aslına bakılırsa bu, aynı zamanda Hak-batıl çatışmasının da bir gereğidir. Gerçek manada Allah'a inananlarla inanmayanların aralarındaki mücadelesi geçmişte nasıl idiyse bugün de devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecektir.

Harp, hileden ibarettir. Dolayısıyla bu mücadelede gücün zaman zaman el değiştirmesiyle kah hak taraftarları, kah batıl taraftarları hakimiyeti ellerine geçirir.

Hakimiyetin Batılın eline geçtiği son yüzyılımızda dünya, müslümanların zindanı haline getirildi. Yahudilik ve Hristiyanlığı asli hüviyetinden uzaklaştırarak Allah'a savaş açan zihniyetin şimdiki hedefi de İslam dinini kaynağından koparıp atmaktır. 

İslam'ı engelleyip müslümanları yok etmek hedefine kilitlenen Batı, seküler anlayışı çerçevesinde, materyalist bir anlayış ve ahiretin hesaba katılmadığı inançsızlığıyla dünyayı şekillendirmenin peşinde. Siyasetini de bu zemin üzerinden yürütmektedir. AB, NATO ve bir zamanlar VARŞOVA paktları bu manada göz boyayıcı birer teşekküllerdir.

Biz müslümanların çok dikkatli olması icap eder. Güç Batılın elinde olduğu için yönlendirmeler de yine o merkezlerce yapılacaktır. Tüm olumsuzlukları Islam'a mal edeceklerdir. İslam'ın öngördüğü hayat tarzının çekilmez olduğunun vurgusunu yapacaklardır. Ve içimizde buna çanak tutanları da hesaba kattığımızda hileli oyunlarının nasıl işletilmek istendiği hususunda bir fikre varışımızı hemen ilk günlerdeki karalamaları göstermiş oldu.

Giydikleri mahalli kıyafetlerinden tutun da sakallarına varıncaya kadar edilmedik laf bırakmayan bizim sözde aydın, modernist kafa yapılı müslümanlar, sazanlık marifetlerini mahirane sergilediler. Yanlış algıların perçinlenme görevi bu modernist kafa yapısına devdi edilmiş durumda.

İran Devrimi'nin 1979'da sahne aldığı günden itibaren oluşturulan algılarla dirilişe geçme istidadı gösteren dünyadaki tüm müslüman ülkelerin siyaseten dizaynları üzerinden geçen kırkiki yıllık geçmiş pek de içacıcı olmadı bizler için.

Türkiye'nin 2002'deki iktidarın belediyecilikteki başarısının ülke sathında da gerçekleşmesi ve neticede milletin refahının yükselmesiyle güçlenecek müslüman bir devletin ihtimal dahilinde olması bile Batının uykusunu kaçırmaya yetmişti.

Su uyur düşman uyumaz formülümüze takılan problem karşımıza FETÖ ve IŞİD'i çıkarmıştı. Bir taraftan şirin gösterilen FETÖ ve yandaşlarının ılımlı İslam yaklaşım güzellemeleri, diğer yandan ekranlarda boy boy gösterilen İslam şeriatçısı IŞİD'in kelle avcıları. Bununla şu denmek isteniyordu: Erdoğan IŞİD'çidir, FETÖ'cülük ise tam ideal bir müslümanlık. Algıyı görüyor musunuz? Güya Erdoğan'ın siyasi anlayışında kelle avcılığı, FETÖ'de ise dünyanın her insanını kucaklayacak İslami bir anlayışın olduğu yönünde zihinler bulandırılmaya çalısılmıştı. 

15 Temmuz'la birlikte hedefine ulaşamayan FETÖ üzerinden yine algı oluşturulmaya çalışıldı. Neymiş efendim, Erdoğan'ın derdi İslami cemaatlere darbe indirmekmiş. Bugün FETÖ'nün başına gelenler, yarın sırasıyla tüm Islami dernek ve vakıfların da başına gelecekmiş. IŞİD'le İslam'a mesafeli halk korkutulurken FETÖ ile de müslüman halkın kalbi ifsat edilmeye çalışılıyordu.

Bugün Taliban üzerinden de yine Erdoğan'a yüklenmeye çalışacaklar. 2023'e mani olmak için bir malzeme çıkar mı acaba?

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Yunus
Tüm hücrelerimiz ile Hakimiyet Allah’ndır demedikçe şahıslara ülkelere güvendiğimiz kadar Allah ‘a güvenmedikçe şahıslardan ve ülkelerden korktuğumuz kadar Allah’tan kormadıkça müslümanlar hep ezilen taraf olan olacaktır.