Kuran-ı Kerim'de açıkça belirtiyor. ''Ben, insanları ve cinleri ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım.'' Her kişi (Er ve Hatun kişi) mutlak suretle kulluk yapma vazifesinde imtihandan geçiyor. Müslim-i, gayrimüslim- i, genci,yaşlısı,kızı erkeği herkes bu imtihanın bir parçası. Her canlıya biçilmiş bir ömür ve her canlının yaşayacağı mutlak kader...
İki kapılı bir handa yürüyoruz. İlk kapıyı çoktan geride bıraktık. Her yıl, her ay, her saat, her dakika ve her salise, daha da çok yaklaşıyoruz ikinci kapıya. Durmak,dinlenmek yok. Vakti durduracak,duraksatacak,değişime uğratacak hiç bir gücün yok...
Mutlak doğrular var artık,mutlak zamanda...
İnsanoğlu geçmişten günümüze ve günümüzden geleceğe doğru yol alırken; hem kendi ömrünü tüketmekte hem de verilen süre içerisinde, dünya yolculuğunda insanlık tarihindeki son adımlarını tüketmektedir. Geçmiş dünde kaldı,gelecek zaman belirsiz ,gün bugün mantığıyla hareket etmek ; aynı zamanda bugün ölecekmiş gibi ahiret hayatına, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya serüvenindeki yolculuğa akıl erdirmek vasfına sahip bir insan olmak gerekir.
İnsanoğlu dünya yaşantısı içerisinde makam ve mevki edinirken,edinmeye çalışırken aynı zamanda ahiret hayatında da mevki ve makamı yapısallaşmış olur. Rabbin izniyle,onun mağfireti ve merhameti lütfuna erenler makam ve mevkinin ebediyetteki tek sahibi olurlar. Dünyada söyleneler,dünyada yapılanlar, ahiret hayatında birer rehber olarak karşımıza çıkmayacak mı? Kötü rehber edinenler dünyada olduğu gibi; ahirette de yanlış yola girmekten,acı çekmekten ve pişmanlık duymaktan kurtulamayacaklar. Onun için dünya hayatında rehberimizi iyi seçmeliyiz. Kuran-ı Kerim ve Peygamberimizin veda haccında söylenenlerden hareket edersek; insanlığın ilk peygamberinden son peygamberine, günümüzden geleceğe değin hitap edeceği rehberi de bulmuş olmuyor muyuz?
Aslında insanlığın doğuşu ve ölümü arasında geçen zaman zarfında rehber zaten bir değil miydi? Vicdanını dinlerken ,ayı ve güneşi seyrederken,kuyularda, karanlık zindanlarda bulunurken,bir şimşek çakışında teslimiyete gelirken, Firavunlara karşı rabbini anarken,yapılan her türlü hile ve zalimliğe karşı direnirken, gücünün bittiği yerde güçlükle ellerini semaya kaldırıp yardım isterken rehber bir değil miydi? Sadece Allah tan korkarak ve sadece Allah tan yardım dileyerek açılan eller için rehber bir değil miydi? Hz Adem'den Peygamber efendimize kadar geçen süre zarfında rehber bir değil miydi? Allah'ın elçileri birer rehber değil miydi...?
Evet aslında rehber belli...
Tekdüzelik, gruplaşma, ihanet, belli olmayan felsefe, doğru olmayan düşünce, putlara karşı eğilen başlar, kibirle yoğrulan sözler, korkakça atılan adımlar ve beddua eden diller birer rehber olamaz.