Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde tefsir dersi hocası olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk'ün kutsal Kitabımız hakkında sarfettiği "Kur'an Allah'ın sözü olamaz" biçimindeki hakaret içerikli sözleri infiale yol açtı.
İlahiyat hocasının ağzından çıkan bu nahoş sözler, modernist İslami düşüncenin varmak istediği nihayi noktanın nasıllığını gösterirken, bir taraftan da bu sapık zihniyet yolunda artık sona yaklaşıldığının bariz örneğini de ortaya koydu. Müslüman görünümlü inkarcılıktan başka bir anlam ifade etmeyen bu yaklaşım, açıkça inkara cesareti olmayanların sinsiliğini izhar etmesi bakımından dikkat çekiciydi. Altı çizilmesi gereken husus, bu yolda gidenlerin varacakları son noktanın imanen iflasın eşiğinde olduğu gerçeğidir.
Yaşar Nuri'nin medyatik şaklabanlığından tutun da İslamoğlu'na varıncaya kadar bu yolun daha bilmedigimiz okuyan nice cahilleri, bu davanın peşindedirler.
Kur'an'ın tarihselliğinden hareketle Asr-ı Saadet döneminde ele alınan bir çok ayet hükümlerinin günümüzde geçerliligini yitirdiği hezeyanından olacak ki, zamanımızda ayetlerden bazılarını da alenen inkara yeltenmeleri bu aşağılık ruh yapısının sebep olduğu yıkıcı faaliyetler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu açıklama, gelişen olaylarla birlikte degerlendirildiğinde zamanı önceden planlanmış, fitnelik peşinden koşanların amacına hizmet eden bir eylem olduğunu göstermektedir.
Düşünecek olursak, ilahiyat çevrelerinin bu kafa yapısına sahip akademisyenlerin, baş döndürücü hızla gelişmekte olan dünyada müslümanların derdine deva olabilecek ne tür çalışmaları ve bunlara ilişkin beyanları oldu?
Yeni bir Anayasa çalışmasının deşifre edildiği bir zaman dilimine denk gelmesi, bu durumu gündemden düşürme gayretinde olanların, öğretmenleri kutuplara ayırıştıma hamlesi bir fayda vermeyecek olmalı ki satılık ordu yaftalamalarıyla yine istedikleri neticeye varamayanlar, bu sefer de bir ilahiyatçı üzerinden bir denemede daha bulundular.
Gördüğümüz kadariyla şeytani hileler yakamızı bırakmakmamaktadır. Kılıçtaroğ'lunun, iktidar partisine verilen oyların haramlılıgından bahisle kameralar karşısında boy gösterip inanmadığı dinin argümanlarını kullanmasına bakılırsa, oynanmak istenen oyunun altında, üst aklın tekrar din üzerinden derin bir plan içinde olduğunu göstermektedir.
Bu sözde ilahiyatçıdan sadır olan tavır, bizim açımızdan zamanı karıştıran horozun vaziyetine benzese de birilerinin zamanına uygun telden nağmeler çalması, uyuyan dini hücrelerin bir üst akıl tarafından uyandırılmış olabileceği manasına gelebilecek endişelere mahal vermiştir.
17'nci yüzyılda İngilizlerin çocuk yaşta Osmanlı içine yerleştirip yetiştirililen ve otuz yıl müftülük yaptırdıkları ajan Henfer'in hatıralarında da geçtiği gibi başka bir İslam beldesinde görevlendirilmek üzere ülkesine çağrıldığında, yüz seksen derecelik bir değişim göstererek Osmanlı kıyafetinden Ingiliz kiyafetine geçişini bile davasına hizmet ettirecek şekle bürüyüp, son anda kafalarda itikadi birçok istifham bırakarak terki diyar edişindeki örnekliği, bu ilahiyat bozuntusunun Fakülte'den emekliliğini isteyip, giderayak söyledigi ve ipe sapa gelmeyen bu açıklamasında da görmekteyiz.
Dünya neyle uğraşıyor, bir de bu modernist hilkat garibesinin uğraştığı şeye bak?
Müslümanların birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları anlarda ortaya çıkıp zihinleri bulandıran meseleleri bilinçli bir şekilde servis etmeleri gözden kaçmamaktadır.
Buna elbette ilmi çevrelerin vereceği kapsayıcı ve doyurucu cevaplar olacaktır. Biz olayın perde arkasını biraz olsun aralamanın derdindeyiz. Bu modernist yapının, girişilen 15 Temmuz darbesinden önce sahnelenmek istediğini fakat o günkü şartlarda hesaba katılmayan bazı olayların baş göstermesiyle FETÖ'nün devreye sokulduğuna şahit olduğumuz için bunu sıradan bir gelişme olara görmüyoruz.
FETÖ teröründen sonra islami tüm guruplar tefe konmasına rağmen bu modernist yanlılarının semizlenmeye bırakılması da hayli dikkat çekicidir.
Sünnet muhalifi, modernist çevre adına bu şahsın durumu, imani bağlamda irdelenecek olursa; mümin olduğu varsayımından, bu davranışıyla müslümanın ferasetiyle bağdaşmayan bir tavır sergilediği söylenebilirdi; lakin hangi gerekçe ve mantıkla olursa olsun Kur'an'a hakaret babından sarf ettiği sözleri onu inkar manası taşıdığından, zahire göre hüküm verme ilkesi gereği bu şahsı yaptıklarıyla değerlendirerek hakikatten sarfı nazar eden insan kategorisinde görüp ele almak mümkündür.
Bu itibarla;
Hak batıl ayırışımında herkesin yerini alması hasebiyle Hakk'a saldıran batıl birinin varlığının gayet normal olduğunu,
Verilen akıl nimetini bu yolda kullanması da imtihanın bir gereği addedildiğini,
Peygamberlerin kendi döneminde, elçiliklerine rağmen indirilen mesajı kabul etmeyerek karşı çıkışlara baktığimızda, sonraki asırlarda yine kabul etmeyecek insanların çıkmasının da bir o kadar normal olduğunu,
Ahiretin tarlası olan şu dünyayı, insanların istedikleri gibi sürmedeki özgürlüğünü,
Aynı saldırıların Yahudilik ve Hristiyanlık'ta da görüldüğünü; ancak ne Tevrat'ın ne de İncil'in asli hüviyetini korumadığını,
Haliyle İslam'a olan saldırıların, Kur'an'ın Allah tarafından korunacağına dair geçen bir ayeti kerime mucibince boşa çıkacağını, böylece yapılan bu alçak saldırıların dinimize değil kendilerine zarar vereceğini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Yine de bu pervasızlara meydanın bırakılmaması gerekiyor.
Bu yaptığı şey, dinimize bir saldırıdır, bir karalamadır, dolayısıyla giriştiği bir ihanettir. Akademik ilerleyişinde kazandığı hakların, alanına yakışmayacak tavırlar sergilemesi nedeniyle elinden alınarak milletin sızlayan vijdanına derman olunmalıdır.