Dershanelerin varlığı, ya da ortaya çıkış mantığı geçmişten beri kafamda soru işareti oluşturmuştur.
Devlet, eğitimin devlet okullarında parasız olduğunu taahhüt ediyor.
Bunun için koca koca okul binaları yapıyor.
Öğretmenler yetiştiriyor.
Yanlış insan gücü planlamasından dolayı bir kısmını da atayamıyor.
Yüzbinlerce öğretmene maaş veriyor.
Okulun bakım ve temizliği için yardımcı personel istihdam ediyor.
Milyonlarca kitap bastırarak memleketin en ücra köşesine ücretsiz olarak dağıtıyor.
Bütün bunlar bir araya getirildiğinde bir öğrencinin devlete maliyeti büyük bir yekûn tutuyor.
Bütün bunlar yetmiyor.
Kimi bir apartman dairesinde kimi sokak aralarına sıkışmış bağımsız binalarda ‘hizmet’ veren dershaneler ortaya çıkıyor.
Devletin verdiği maaşın belki üçte birini vererek, devletin harcadığı zamanın üçte birini harcayarak ‘başarılı’ oluyor bu kurumlar.
Verdikleri para o kadar değerli ki devlete çalışan öğretmenler bir dergi ya da gazete abonesi olamazken bu kurumların birçok çalışanı ‘gönüllü’ olarak gazete, dergi abonesi olabiliyor.
Efendim eğitim sistemi sınav odaklı olarak devam ettikçe dershaneler olmak zorundaymış.
Aykırı görüşler olmakla birlikte bütün eğitim etkinliklerinin sonunda bir değerlendirme yapılması kaçınılmazdır.
Tartışılması gereken belki yöntemdir.
Velilerin, çocuklarını akranlarıyla yarıştırmada gösterdikleri çaba mı dershaneleri büyüttü yoksa dershanelerin yarışın kaçınılmazlığı konusunda oluşturduğu algı mı durumu bu noktaya getirdi diye düşünmek gerektiği kanısındayım.
Dershanelerin olmadığını, hiç kimsenin dershaneye gitmediğini var sayalım yarış yine eşit şartlarda olmayacak mı?
Öğrencilerin eksiklerini, eğitim ihtiyaçlarını, psikolojilerini kendi okullarındaki öğretmenleri daha isabetli olarak tespit edemez mi?
Bana göre ülke olarak çok şey öğretmek istiyoruz, çok fazla ayrıntıya giriyoruz.
Daha sonra girdiğimiz ayrıntının içinde boğuluyoruz.
Bu da başkalarına alan açıyor.
Yusuf Kaplan’ın dediği gibi ‘dert vermeden önce ders vermeye’ kalkıyoruz.
Bu da eğitimdeki bütün paydaşların başarıyı sadece not ya da puan olarak algılamasına neden oluyor.
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı tartışmak bana göre havanda su dövmektir.
Ben, bu kurumun ‘varlığının’ tartışılması gerektiği kanısındayım.
Müslümanlar Allah’ın ipine sımsıkı sarılmadıkça, bayramlar buruk geçecektir. Dünyanın gözü önünde yaşanan katliamların gölgesinde bir bayrama daha giriyoruz.
Bayramın bütün İslam âlemine ve dünyaya hayırlar getirmesini dilerim.