Artık yıllar önceydi deme zamanı geldi çünkü aradan yıllar geçti.
Kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkını verecek olan anayasa oylamasına karşı ‘hayırda hayır vardır’ kampanyası yapan bir grup vardı.
Bir araya gelmeleri imkânsız o kadar insan bir aradaydı ki hatırlayanlar hala şaşkınlıklarını sürdürmeye kaldıkları yerden devam ederler.
Neyse, biraz yakın geçmişe gelelim.
Türkçemiz de enteresan ama geçmişe geliyoruz nasıl oluyorsa.
Hadi gidelim o zaman.
Mutabakatla sonuçlanan ilk toplu sözleşmede neden oranlı zam alınmadı diye vaveyla koparanlar taban aylığa alınan tarihi zam karşısında da burun kıvırmışlardı, istemem yan cebime koy kabilinden.
Önümüzdeki iki yılı kapsayacak toplu sözleşme mutabakatı geride kaldı.
Oranlı zam diye tutturanlara inat özellikle 2016 için hatırı sayılır bir oran elde edildi, farkı da cabası.
2017 rakamsal olarak düşük gibi görünse de enflasyon farkının verilecek olması yönüyle iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Nöbete ücret geçtiğimiz yılın en fazla üzerinde durulan, en fazla suiistimal edilen konusuydu.
Yetkili sendika bu konunun istismar edilmesinin, üçüncü kişiler üzerinden eylem yapmanın ahlaki olmayacağı yaklaşımıyla eyleme gitmeyerek imza kampanyası başlatmış, 350 bin imza toplayarak Bakanlığa teslim etmişti.
Özellikle Toplu Sözleşme sürecinde NöbeteÜcret etiketiyle estirilen twitter fırtınası sonrasında nöbete ücret kazanımının da elde edilmiş olması Eğitim-Bir-Sen hanesine yazılacak koca bir on puandır.
3600 ek göstergenin yerini tutacak maaş ve emekli ikramiyesindeki iyileştirme de görmezlikten gelinemez.
Bütün bunlara rağmen;
1- Bütün kamu çalışanlarının ücretleri yeniden gözden geçirilmeli, oranlı zam, seyyanen zam, taban aylık gibi kavramların dışına çıkılarak insanca yaşanır bir ücret politikası belirlenmeli. Yıllardır ihmal edilen kamu çalışanlarına sendikaların elde ettiği hatırı sayılır kazanımlar bile yeterli olmuyor. Özellikle neden sendikalı olamadıklarını hala anlayamadığım, hayatları namlunun ucundaki emniyet çalışanlarının durumlarının acilen iyileştirilmesi gerekiyor.
2- Devlet, kamu çalışanlarına verdiği aylığı bütçede yük olarak görme alışkanlığından vazgeçmeli, gerekirse başka bir ödeme kalemi geliştirerek bu ödemeyi bütçe gideri olmaktan çıkarmalı.
3- Geleceği inşa etmesi beklentisiyle çocuklarımızı, gençlerimizi emanet ettiğimiz eğitim çalışanlarının üçle beşle yapılacak hesaplara kurban edilmemesi ülkenin geleceği açısından hayati önemdedir.
Yılların ihmal edilmişliğini ve birikmiş sorunlarını Eğitim-Bir-Sen’in tek kalemde çözmesini beklemek haksızlık ve art niyetliliktir.
Masada nezaket olsun diye oturanların elde edilen kazanımları küçümsemesi, beğenmemesi, ben daha iyisini yapardım demesi bekârın karısını boşamasına benziyor. Hiçbir, yetkin, sorumluluğun, hedefin olmadan
Konuşmak da neyin nesi?
Adama sorarlar: Zamanında neredeydin?
Beni tatmin etmeyen
Çokları bilir, öğretmenler, dersi dinleyen ve dinlemeyen öğrenciyi bakışlarından, tepkisinden ya da tepkisizliğinden anlarlar.
Oyüzden de ara sıra anlamayan var mı diye sorarlar orta yere.
Kimse anlamadığını söylemez.
Anlayan var mı diye sorsa inanın yine kimse parmak kaldırmaz.
Tezattır ama böyledir neredeyse her zaman. Dersi anlayan öğrenci zaten ikinci sorunun espri olduğunu anlar da dersi anlamayan espriyi de anlamamış olur.
Bugünlerde pek rastlamasak da geçmişte anlamayan öğrenci sınıfta kalır, aynı sınıfı yeniden okurdu. Bu tekrardan sonra yine kalacak durumda olsa bile sınıf geçirilir arkadaşları ve akranları arasında küçük düşmesine müsaade edilmezdi.
Bu küçük örnekten hareketle toplu sözleşme masasına şöyle bir göz atacak olursak neredeyse bahsettiğimiz örnek gibi bir manzarayla karşılaşırız.
Geçmişte gösterdiği başarısızlıklara rağmen sınıf geçirilen, karne verilen sendika başkanları sınıfını takdirle geçen sınıfın asıl öğrencisi yanında zayıf kalıyor.
Problemleri algılayamıyor, denklem kuramıyor.
Bunun sonucunda da bir türlü o sınıfın seviyesinde hareket edememiş oluyor.
Aslında bunların hepsi normal.
Anormal olan, bütün bu yaşananlardan sonra bu tembel öğrencinin çalışkan öğrencinin sınıfını geçmesini kıskanması, geçmeyi hak etmediğini iddia etmesi