28 Şubat post-modern darbesinin üzerinden yirmi iki koca yıl geçti. Yakında çeyrek asır olacak. O dönemin gazabına uğrayanlardan hala içerde olanlar var. Mazlum-Der genel başkanı Ramazan Beyhan’ın verdiği bilgiye göre o dönemde haksız yere içeri girenlerden 400 kişi hala hapiste. Bunların aileleri, yakın çevreleri ve her şeyden önce itibarları var. İçeri girmediği halde işini kaybedenler araştırıldı mı? Akli dengesini kaybedenler araştırıldı mı? Bunların çocuklarının yaşadığı maddi, manevi, sosyal sorunlar araştırıldı mı? Bütün hakları kat be kat iade edilse bile çalışamayacak duruma gelenlerin yaşadıkları araştırıldı mı? Bin yıl sürmedi çok şükür ama açtığı yaralar uzun süre kapanmayacak! *** Bir başka yara… Kamu görevlilerinin yetki aşımı. 28 Şubatvari keyfi yaklaşımlar… Vatandaşı; ülkenin gerçek sahiplerini yabancı gören bir anlayış. Kendini vatandaşın üzerinde görme temayülü. Devletin en üst düzey görevlilerinden biri; bir savcı, bir başka saygın meslek grubunun üyelerini haksız yere polis zoruyla karakola aldırıyor. Bir saat beklettikten sonra lütfedip(!) serbest bıraktırıyor. Hangi yetkiyle? Hangi hakla? Hangi ahlakla? İşin en trajikomik yanı da koca adamın ve yanındakilerin kendilerine gelen mesajı anlama kabiliyetinden yoksun olmaları. Milli Eğitim Bakanı ve Adalet Bakanı olaya tepkilerini dile getiren açıklamalar yaptılar. Hoş… Öğretmen sahipsiz değil! Eğitim-Bir-Sen genel başkanı Ali Yalçın da olaya tepkisini dile getirirken kendisinin daha önce Şırnak’ta benzer bir durumla karşılaştığını dile getirdi. Demek ki bu ilk değil, son da olmayacak gibi. Peki, bütün bunlardan sonra savcı beye ne olacak? Bilmiyorum ama biz biraz zaman geçince unutacağız. Yanlış anlaşılmasın… *** Hâsılı 28 Şubat’ı yaşamak için takvim yapraklarının o günü göstermesi gerekmiyor. Bin yıl sürecek şey, galiba zihniyet değişimidir. Milletin hizmetkârı olması gerekenler milletin efendisi olmaya devam ettikçe 28 Şubat’lar devam edecek.