FİKRİ HÜR

UÇURUMUN KIYISINDA…

13 Kasım 2018 Salı 08:02

Şüphesiz toplumların varlıklarının ve devamlarının sağlanması konusunda eğitim en önemli sacayağıdır. Toplulukları topluma dönüştüren, bireyi “ben”liğinden “biz”e ulaştıran yolun mimarı da yolun kendisi de eğitimdir.

Gelişen ve değişen dünya, kendisiyle beraber her şeyin değişmesini, dönüşmesini, gelişmesini hatta yok olmasını dayatıyor. Özünde tüm bu devinim içinde yaşanlar normal karşılanıyor. Okullar, öğretmenler, bilgi dört duvar arasından çıkıp ceplerde taşınıyor artık. Ne yazık ki baş döndürücü olan bu dönüşüm eğitim sistemlerinin yeniden tasarlanmasını gerektirirken çoğu toplumun/ülkenin eğitim sistemleri bu hıza ulaşamıyor.

Günümüzde yapılan çalışmalar ışığında henüz anne karnında iken insanın dış/gerçek dünya ile irtibatının başladığı görülmektedir. Dolayısıyla anne karnında başlayan beşeri etkileşim son nefese kadar devam etmektedir. Tüm bu süreç boyunca insan hayatının kısa fakat önemli bir diliminde ise öğretmenler vardır. Öğretmenlere teslim edilen bu hayat dilimi insanın olgunlaşma/olma yolunda büyük mesuliyet doğrusu… Dolayısıyla öğretmenlerden beklentiler de büyük...

Sistemlerin tıkandığı başlıca konulardan biri de öğretmenlerin mesleki yeterlilikleri…  Ülkemizde de son dönemlerde çağa, bilime ve teknolojiye ayak uyduramayan bir eğitim sisteminin ana yüklenicisi olan öğretmenler üzerinden yürüyen tartışma… Bu bağlamı yakalayamasak bile öğretmenler ve öğretmenlik mesleği üzerine yoğun tartışmaların yapıldığı zamanları yaşıyoruz. Bu yoğunluk eğitim ile ilgili gelişmelerde, olumsuz haberler ve olaylarda biraz daha artıyor. Mevzu ücret/maaş olduğunda ise işin rengi değişiyor, eleştiri pik yapıyor ne yazık ki…

Fakat yine de tartışılmaya en değer konu öğretmenin mesleki yeterlilik konusudur. Öğretmenlerin mesleki yeterliliklerinin arttırılması adına 23 Ekimde açıklanan Milli Eğitim Bakanlığı Vizyon Belgesine göre öğretmenlik hakkı kazanan adaylar yani  öğretmenlik mesleğine atandıktan sonra Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık Programına tabi tutularak mesleki gelişimlerinin sağlanması düşünülmektedir. Buna karşın Eğitim Fakültelerinde Sınıf Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği programları için ise hizmet-öncesi öğretmen yetiştirme programlarının yeniden yapılandırılmasından bahsetmektedir. YÖK ile işbirliği yapılarak kurulacak Kalite Kurulu eğitim fakülteleri ile sınırlı olmak kaydıyla Millî Eğitim Bakanlığı üst düzey yetkilileri de değerlendirme ekibinde yer alacak.  Ayrıca 2023 Eğitim Vizyonunda öğretmenlerin lisansüstü eğitim ile yeterliliklerinin arttırılması da amaçlanmakta.

Bir arada düşünüldüğünde bu uzak görüşlülük belgesinin bu maddelerini aynı kişilerin hazırlamadığı hatta aynı kişilerin okumadığı dolayısıyla yakını göremedikleri hissine kapılıyor insan. Sınıf öğretmenleri ve okul öncesi öğretmenler için hizmet-öncesi eğitimi öngören belge diğer branşlardan öğretmenleri atadıktan sonra Mesleki Uzmanlık Programı ile hizmet-içi eğitim ile pedagojik formasyon eğitiminin sertifikasyonu sorununa çözüm öneriyor. Bir taraftan öğretmen ihtiyacını, kaynağının büyük bir kısmını oluşturan ve öğrenim süreleri içerisinde öğretmenlik meslek dersleri almayan Fen-Edebiyat ve İktisadi-İdari Bilimler gibi Fakültelerinden karşılayacak ve bu öğretmen adayları için Mesleki Uzmanlık Programı hazırlayacak; bir taraftan da öğretmen kaynağın sadece bir kısmını oluşturan Eğitim Fakülteleri için Kalite Kurulu oluşturulup, kurulun faaliyet alanı da eğitim fakülteleri ile sınırlandırılacak.

Öğretmen yeterliliğinin artması, uzmanlaşması için ise öğretmenlerin akademik yeterliliklerinin yüksek lisans ile yükseltilmesi beklenecek. Öğretmenlerin kendi alanlarında yapacağı yüksek lisans eğitimlerinin öğretmenlere çok şey katacağını biliyor ve faydalı görüyoruz. Fakat şu da açıktır ki yüksek lisans eğitimi, endemik bir bitkinin üremesi konusunda yüksek lisans yapan bir biyoloji öğretmeni, Kuantum Dolaşık Durumlarını inceleyen bir fizik öğretmeni, Monomer Sentezi için yeni bir yol arayan kimya öğretmeninin akademik/bilimsel gelişimini sağlasa bile öğrencilerinin adalet, dürüstlük, özgüven, ahlak, doğruluk gibi erdemleri ile nasıl donatılacağına dair yeterliliklerine etkisi merak konusudur. Bu vizyonun iyice tasarlanmamasının bir sonucu mu? Yoksa tıpkı kronikleşmiş bir ölçüt olan öğrencilerden beklenen sınav sonucu üzerinden yeterliliğin değerlendirmesi alışkanlığının başka bir versiyonu mu?

“Çift kanatlı” bir eğitim sisteminin tasarımını yaparken ne yazık ki mevcut sistemin yetiştirdiği/içine düşürdüğü tek kanatlı öğrenci, öğretmen ve bürokrat tuzağına düşüyoruz. Üniversitelerimizin ve dolayısıyla Eğitim Fakültelerimizin bir nevi Yüksek Meslek Liseleri olduğu gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor. Yüksek öğretimde bilim ile ilim, bilgi ile irfan, başarı ile hikmet, kanun ile ahlak, homosapiens ile insan, arasında bağ kurmadan muvaffak olamayız. Esasında insan olma, erdem ve ahlak konularında yaşanan erozyonun sadece öğrenci ve öğretmene fatura edilmesi yanlış olur. Çünkü karşı karşıya olduğumuz durum bir meslek sorunu değil, toplumun kaderi… Ne yazık ki tüm toplumda ahlaki bir çözülme yaşanıyor ve ivmesi de giderek artıyor. Son yıllarda Batı toplumlarının kıyısında olduğu değer üretememe ve medeniyeti yitirme uçurumuna doğru koşuyoruz maalesef.

Kuşkusuz adına ne dersek diyelim içerisinde bulunduğumuz durumu artık geçmişin kuvveti/birikimi taşıyamıyor, şekva edilenler galebe çalıyor zira. Bu girdaptan kurtulmamız için öğretmenlik mesleğine ve çocuklarımızın geleceğine dair mekanik önlemleri, tıbbi müdahaleleri değil insani erdemler ve ahlakı merkeze alan bir eğitim modeli geliştirmemiz gerekiyor. Zira uçuruma çok uzak değiliz artık…

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Güzel tespitler
Güzel tespitler