Durum hikâyesinin bizdeki en önemli kalemlerinden olan Sait Faik ve onun Dülger Balığının Ölümü adlı hikâyesini bilirsiniz.
Hikâyede, ölüm anına şahit olduğu bir Dülger Balığının hissettirdiklerini kaleme alan yazar. Hikâyenin sonunda şu cümleleri kurar: “Bu iki saat süren ölüm halini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.
Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gün, bayramlar edeceğiz. Elimize görünüşü dehşetli, korkunç, çirkin ama aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. Şaşıracak, önce katlanacak. Onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. İçinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp atacak. Acı acı sırıtarak İsa'nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. İlk çağlardaki canavar halini bulacak.
Bir kere suyumuza alışmaya görsün. Onu canavar haline getirmek için hiç bir fırsatı kaçırmayacağız.”
Bazı insanlar vardır çevremizde hani şu kalbini temiz tutmaya çalışanlardan; herkesin iyiliği için fedakârlıkta sınır tanımayan, bizi sevindirmek için elinden geleni yapıp, bizi dualarında eksik etmeyen, hani uzakları yakın etmesine rağmen semtine uğramadığımız, samimiyetsizliklere alıştığımızdan samimi tüm duygularını hiçe saydığımız. Kendi suyumuza uydurmak için hiçbir fırsatı kaçırmayıp, bu uğurda insani tüm vasıflarını öldürmeyi dahi göze aldığımız, samimiyetsizliğimizin anlaşılmasından korkup da gözlerinin içine bakamadığımız, hep yanımızda yakınımızda yer almasına rağmen uzak kalıp uzaklaştırdığımız…
Tüm gücüyle hayatımızdaki varlığını muhafaza etmeye çalışırken bizim samimimiz…
Bizler; kahveyi de hatırı da unuttuğumuz vakitleri teneffüs etmeye ve ayakta kalmaya çalışmaktayızdır. Dostsuzluktan, yalnızlıktan, anlaşılamamaktan dem vururken insanlığımız, tüm çirkinliklere alışkın olduğu halde yine de şikâyetçidir kötü yanımız. Çünkü güzellikleri daha da sevmekte ve barındırmaktadır beşer fıtratımız. Suçlu olduğumuz halde karşımızdakini suçlayarak huzur bulmaya çalışır aynı zamanda vicdanımız. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım özümüzü suçlar mantığımız ve nihayetinde samimi insana hasret kalır insan yanımız…
Etrafımızdaki insan sarmalında, varlığının farkına varmadığımız bu tiplerin yokluğunu hissetmemiz çok zaman almaz aslında. Yaptıklarımıza pişman olur her tarafımız. Ama iş işten çoktan geçmiş ve canavarlaşmıştır artık, bizim zavallı Dülger Balığı’mız!..