Birey ve toplum olarak şiddet her yanımızda artık. Görüyoruz, duyuyoruz, maruz kalıyoruz ama ne yazık ki artık kanıksadığımız için yeterince ses çıkarmıyoruz. Çocuğa, kadına, erkeğe, ağaca, hayvana, arabaya, ota, çöpe, çöp tenekesine dahi şiddetle muamele eder duruma geldik. Etmesek de hayatımızın her anında şahit olur durumdayız.
Haber programlarının, gazete yazılarının büyük oranında yer almakta şiddet konulu haberler. Vahşilik, barbarlık içimize işlemiş durumda. Gözlerimiz ve kulaklarımız, her geçen gün biraz daha normal karşılamakta gördüklerini ve duyduklarını.
Sinir harbi yaşamaktayız. Toplum olarak olan oldu bizlere maalesef kabul etsek de, etmesek de. Uzlaşı anlayışımız kavga üzerine kurulu artık. Kim daha çok bağırırsa, o haklı kabul ediliyor. Bir trafik kazasına karışsanız örneğin, dikkat edin hatalı olan bile karşınıza dikildiğinde ilk sizi suçlar bir üslupla bağıra çağıra konuşmaya başlıyor. Sakin sessiz görünene saldırılıyor ve ne yazık ki en çok da, insana hizmet adına çalışanlar insandan yana şiddete maruz kalıyor. Neticede insan en çok, kendi cinsinin şiddetinden nasibini alıyor.
Peki, toplum olarak bu durumu ne zamana kadar sürdüreceğiz? Ne zamana kadar değerlerimizden hızla uzaklaşmaya ve toplum olarak çığırımızdan çıkmaya devam edeceğiz? İyi ve güzel olan vuku bulduğunda, ne zamana kadar mutlulukla gülümseyecek ve haber metinlerine bu türden haberleri misafir eyleyecek, aslında olması gerekenin olmasına hep beraber hayret edeceğiz?
Değer adına bir şeyleri kaybetmeye devam ettiğimiz sürece, toplum olarak bu caniliklerimiz de sürecek. Kendi değer yargılarımıza sahip çıkmamaya devam ettikçe de toparlanamayıp dağılmaya devam edeceğiz. Her geçen gün, özümüzden kaybedeceğiz.
Öz saygımızı yeniden kazanıp insan türünün şerefli sınıfına dâhil olmaya çalışmalıyız. İnsan olanın yapması gereken eylemlerde bulunmalıyız. Saygı kavramının içini, dışımızda kalanlar için de doldurmalı, her canlının haklarına saygı duymamız gerektiğini yeniden hatırla/t/malıyız. Aynı zamanda kendi haklarımıza da sahip çıkmalı, başkalarının ellerinde çar çur edilmesine göz yummamalıyız.
Sınırsız olan her hak ve duygu, er ya da geç sahibine de zarar veriyor. Bu nedenle mesela, sınırsız özgürlük kavramının başka canlıların yaşamlarını nasıl sınırlandırdığına daha da fazla şahit olmadan, bu kavramdan vaz geçip durmamız gereken noktada durma erdemine sahip olmalıyız.
Öncelikle kendimizden ve ev halkımızdan başlamak üzere bizi biz yapan değerleri yeniden hatırlamalı ve hemen hayatımızda yaşa/t/maya başlamalıyız.
Aksi takdirde, el ele içine yuvarlanmakta olduğumuz bu çıkmazda, toplum olarak kan kaybetmeye devam edeceğiz ve ne yazık ki, hep birlikte kıracağız toplum denen yapıdaki çarkı. Çünkü maalesef bu durumda, yok işte haklı ile haksızın farkı.